Su Sesi Hikayesi Üzerine Bir Çözümleme Denemesi

Mustafa Kutlu – Hüzün ve Tesadüf

Gökyüzümün dorukları birbirine kavuştuğunda evimin bir çatısı olacak

(Paul Elvar)

Su Sesi hikâyesi Mustafa Kutlu’nun Hüzün ve Tesadüf adlı kitabında dördüncü hikâye olarak karşımıza çıkar. Bu kitabında yazar, on yedi hikâyede de on yedi ayrı konuyu işlemiştir. Kitabın ilk baskısı 1990 yılında Dergâh Yayınları tarafından yapılmıştır. Biz çalışmamızı Ocak 2013 baskısını baz alarak yapmaya çalıştık.

Hikâye, tanık (müşahit) bakış açısıyla anlatılmıştır. Hikâyenin konusu aslında bir çeşme gibi görünür, fakat yazar, hikâyeyi bu çeşme üzerinden değerlerine yabancılaşan bir bilincin çatışması etrafında şekillendirmektedir. Hikâyenin başkahramanı aslında Cavit’tir. Fakat olay başkişinin ağzından değil de anlatıcının ağzından aktarıldığı için anlatıcı kendi duygu ve düşünceleriyle birlikte okuyucuya sunar.

Hikâye tek mekânda cereyan eden iki olay örgüsünden oluşmaktadır. İlk olay örgüsü sahibü’l hayrat tarafından çeşmenin yaptırılması ve bu çeşmenin tunç lülesinin yerine takılan musluğun hırsızlar tarafından çalınarak çeşmenin kapatılması olayıdır. Giriş bölümündeki bu olayla yazar bir çatışma ortamına zemin hazırlar.

Hikâyenin ikinci olay halkası yine aynı mekânda gerçekleşir. Hikâyenin başkahramanı Cevat ortaya çıkar. Anlatıcı, çeşmenin kapatılmasıyla mahallelinin umursamaz halleri, ataların sözünün umursanmaması ile gerilim unsurunu zirveye taşır. Bu gerilimi çözecek kişi başkahraman Cevat ortaya çıkar ve bu düğümü bütün mahalleliye karşı çözer.

“Su Sesi” hikâyesinde zaman unsuruna ait kesin bir tarih verilmemekle birlikte hiçbir ipucu da bulunmamaktadır. Fakat hikâyeden anlaşıldığı kadarıyla anlatıcı, zaman konusunda geçmişle günümüzü kıyaslamaktadır.

Hikâyede önemli bir yere sahip olan mekân kesin yer adıyla belirtilmemiştir. Fakat yapılan tasvirler bize olayın Anadolu’da bir köyde ya da kasabada geçtiği izlenimi vermektedir.

Anlatıcı tarafından tasvir edilen mekân insan psikolojisini rahatlatan, doğayla bütünleşmesini sağlayan ve doğanın saflığını, güzelliğini yansıtan bir mekândır. Yani açık ve geniş bir mekân tasviridir. Bu açıklık alan olarak büyüklük değil, anlatıcının kendisini mutlu hissettiği bir kavramdır. “Açık ve geniş mekânlar içtenlik mekânlarıdır. İçtenlik, mekânı içten dışa doğru çeviren ve açan niteliktedir. Bu mekânlar da karakter çevresiyle uyum içindedir. Kapalı ve dar mekânlar nasıl çatışma mekânları ise açık ve geniş mekânlar da uyum ve huzurun mekânlarıdır.” (Korkmaz 2007:411)

“Yalak ayağından çıkan su bir ark ile mescit duvarının altından geçip, küçük bahçedeki dutları, mürdüm eriklerini, zerdali ve leylakları suluyormuş. Duvar dibindeki otların kuytuluğunda bir kirpi ailesi yuva kurmuş.

Tunç lüleden gürül gürül, serin serin akıyormuş su. Minik çeşmenin duası bu su sesi kisvesinde geceler boyu sürer, fecirle birlikte buna bülbüllerin ahengi katılırmış.” (s.18)

Hikâyede ikinci olarak kapalı/dar mekân kullanılmıştır. Kapalı/dar mekân doğal ortamın karşısında yer alan yapay taklit ortamdır.” (Kanter: 2006:136)  Bu yapay ortam, zamanın geçmesiyle, insanın çoğalıp yabancılaşmasıyla oluşan bir ortamdır. Anlatıcı bu ortamı şöyle aktarır: “Su sesi esilmiş; börtü-böceğin, garibin yolcunun boynu bükülmüş.”. (s.19) Çeşmenin yok edilmesiyle görülen dram gözler önüne serilmiştir.

Su Sesi hikâyesinin başkahramanı Cevat’tır. Cevat bir berber kalfasıdır ve orada yaşayan, yozlaşmayan bilinci; parası çok ama kendi değerlerine sahip çıkmayan, yozlaşmış, çürümüş bilinçlerin karşısında duran sesi simgelemektedir. Hikâyedeki anlatıcı da Cevat’ı tamamlayan ve bozulmamış, parçalanmamış bilinci temsil eden norm karakterlerdir. Hikâyede çatışma unsurunu sağlayan mahalleli ve musluğu çalan sütü bozuk kişi de karşı değerler gurubunda yer alır.

Su Sesi hikâyesinde dramatik aksiyonu sağlayan izleksel kurguyu şöyle gösterebiliriz.

Hikâyede kişiler düzleminde ülkü değer olarak karşımıza çıkan başkahraman Cevat’tır. Cevat, parası olmayan, yozlaşmış insanlara karşı duran bir berber kalfasıdır. Cevat suya dizgin vurulmaz sözünün savunucusu, gerçek Anadolu insanının yozlaşmayan yüzü, değerlerine sahip çıkan sözünün sahibidir. “Fabrikaların yarattığı monoton yaşam tarzına değişen ahlakî değerlere ve yeni bir toplum yapısına yol açmıştır”. (Gasset 2010; s.86) Bu da nice Cevat’ların doğmasına neden olmuştur. Cevat’ı burada harekete geçiren unsur değerlerini hissetmesidir. Çeşmeden beslenen canlıların yok olma korkusu ve o doğayla özdeşleşmesinden kaynaklanıyor. “Özdeşleşme; düşünme, duyulama ve hissetmenin bir araya gelmesidir ki belirli bir davranış biçimi gelişip çıkar ortaya.” (Adler 2010; 83) Bu özdeşleşmeyle su sesi yeniden hayat bulur.

İzleksel kurguda Cevat’ın karşı değeri olarak karşımıza çıkan mahalleli, yozlaşan ve yabancılaşan değerlerin temsilidir. Geçmişte aynı mekânda yaşayan mahalleliyle ilerleyen zamanlardaki mahalleli arasında yozlaşmış bir bilince sahip kişilerdir. Bu bilinçsizlik onları karşı değer olarak almamızın sebebidir. Anlatıcı, geçmişteki insanları tasvir ederken “insanın az suyun çok olduğu zamanlar…” (s.18) der. Yozlaşmış bilinci; “insanlar iyice çoğalmış nerde çokluk orda güzellik hani.” diye tasvir eder.

Kişiler düzleminde ülkü değer olarak anlatıcıyı da alabiliriz. Çünkü anlatıcı da Cevat gibi kendi değerlerine, doğaya karşı bilinci yozlaşmamış kişilerdendir.

Kavramlar kısmının ülkü değerler bölümünde yer alan doğal ortam bu kavramın karşı değeri olarak verilen şehir ile çatışmaktadır.  Çünkü şehirleşme uğruna doğal ortam ve o ortamda yaşayan canlıların varlık alanı ihlal ediliyor. Sonrasında ise doğa yok olup gidiyor. Bu hikâyeyi oluşturan en önemli kavram doğallıktır. Çünkü hikâyenin ismi Su Sesi’dir. Bu iki kelimeden su; yalınlığı, saflığı temsil ederken, ses ise var olmayı temsil eder. Çünkü sesin olmaması yokluğa işarettir.

Dramatik aksiyonu sağlayan en önemli unsurlardan biri de çeşme ve tunç lüledir.  Bunlar diğer canlıların yaşamlarını devam ettirmelerini sağlayan unsurlardır. Karşı değer olarak verilen musluk ve tahta kazık ise o canlıların sudan faydalanmasını kısıtlayarak onları yok olmaya mahkûm bırakan etkenlerdir.

Kişi kendi değerlerini unuttuğu zaman yok olmaya mahkûmdur. Milletleri bir arada tutan en büyük unsurlardandır değer. Değerlerin değersizleştiği, var olma bilincinin yok olduğu bir hayat yaşamaya değmez. Yaşamak, başka canlıların varlığına müdahale etmeden, başka canlıları yok etmeden… Kendi sesimizle var olmalıyız.

KAYNAKÇA

  • Adler, Alfred(2012), İnsanı Tanıma Sanatı, (Çev. Kamuran Şipal) İstanbulSay Yayınları
  • GASSET, Jose Ortega(2010), İnsan ve Tarih Felsefesi, (Çev.Mustaf Cihan) Konya, Çizgi Yayınevi
  • KANTER, Fatih (2006), Ses Hikayesi Üzerine Bir Çözümleme Denemesi 2006,Türk Dili Dergisi S.650,s.134-140
  • KORKMAZ, Ramazan(2007),  Romanda Mekanın Poetiği, Edebiyat ve Dil Yazıları Mustafa İsen’e Armağan(Hz. Aynur Kulhanlıoğlu, Süer Eker) Ankara, Grafiker Yayınları s.399-415
  • KUTLU, Mustafa(2013), Hüzün ve Tesadüf, İstanbul, Dergah Yayınları

Mustafa KUTLU, Dergah Yayınları, 3. Baskı, 90 Sayfa, ISBN: 9789759953720

Yazar: Müjdat SÖĞÜTÇÜ

2.5 2 kere oylandı
İçeriği Değerlendir