Safvet Nezihi – Kadın Kalbi

Bazen insanı anlamanın zorlaştığı malum. Hele hele bir kadını anlamanın kendine has bazı zorluklarının olduğunu da kimse inkâr edemez. Ayrıca insan duygularının o kendine has serencamı düşünülecek olursa, kadının duygularına ev sahipliği yapan kalbinin daha girift bir hâl aldığı söylenebilir. Esasında, duygular şöyle kâğıt sayfalarına dökülse de anlamlandırabilmek için kafa yorsak dediğimiz bazı anlar olur. Servet-i Fünûn edebiyatının kalemlerinden Safvet Nezihi de kadını anlamak istemiş olmalı ki, 20. yüzyılın başında (1905) yazdığı romanı Kadın Kalbi ile okuyana bir katre de olsa fikir vermek ister.

Safvet Nezihi (Ömer Lütfi) için Osmanlı-Cumhuriyet müellifi yakıştırması yapılabilir.  1871 yılında doğan yazar Mekteb-i Sultani’yi bitirdikten sonra, Osmanlı’nın çeşitli vilayetlerinde memur ve bürokrat olarak hizmet verir. Karısının ve kızının yaşamını yitirmesini müteakip İstanbul’a döner ve edebiyata sarılır. Devrin önemli mecmua ve gazetelerinde yazıları yayımlanan yazarın dergi çıkararak yayın dünyasında kendisini gösterdiği de vakidir. Onun edebiyat dünyası içerisinde parlamasına neden olan eseri ise Zavallı Necdet’tir.[1] 1900 yılında yayımladığı bu romanında aşk ve intikam temalarını etkili bir şekilde kullanan yazar, uzun süre adından söz ettirir. Zavallı Necdet defalarca baskı yapar ve hatta uzun süre sonra filmi bile çekilir.[2] Fakat onun etkin edebî gücüne ek olarak sefih bir yaşantı içerisinde bulunması ve kumar müptelası olması edebî verimliliğini düşürür. Bu da yetmezmiş gibi yazarın psikolojik sorunları baş edilemez duruma gelir ve yolu Bakırköy Ruh Sağlığı Hastanesine kadar düşer.[3] 1939 yılında ömrü noktalandığında okurlarına birçok eser bırakmıştır.[4]

Safvet Nezihi, Kadın Kalbi isimli eseriyle, esasında dönemin edebî havasını okurlarına aksettirir. Servet-i Fünûn edebiyatında sıkça işlenen aşk temasını mezkûr eserinin merkezine yerleştirir. Tabii aşkın husule geldiği kadın-erkek ilişkilerinin, fazlasıyla karışık denklemlerden oluştuğu bilinir. Çetrefilleşen ilişkiler ağının nihayete erdiği nokta genelde evliliktir. Fakat Nezihi’nin romanı çoğu zaman evliliğin sonrasına odaklanır. Günümüzün meşhur, tartışma doğuran “Evlilik aşkı öldürür mü?” sorusuna cevaplar satırlar arasında karakterlerin tavırlarıyla verilir.

Eserde köşebaşlarını tutan kadın ve erkek karakterlerin çocukluktan beri birlikte yaşamaları, akıllarda klasik Leyla ile Mecnun motiflerinin oluşması sağlar. Zira romanın ana karakterleri Ahmet Baha ile Cavidan’ın yolları daha hayatı yeni yeni anlamlandırmaya başladıkları günlerde kesişir. İlk zamanlar adına aşk denilemeyecek bu hikâyenin zamanla tarz değiştirmesi, kıskançlık ve ihtiras gibi aşk hezeyanlarıyla çatışmaların yaşanması ise; karakterlerin hikâyelerindeki çatallaşmalara neden olur. Eserin bu kısmından sona pişmanlık ve hata arasında gitgeller yaşayan karakterlerin ruh dünyası satırlara yansır.

Safvet Nezihi (Ömer Lütfi)

Eser her ne kadar tanrısal anlatıcının dilinden dökülse de duyguların tavırlara yansıyan durumları karakterlerin yaşantılarıyla daha da berraklaşır. Özellikle müellifin saklı mesajları evliliğin olması gereken temellerine dairdir. Evlilik müessesinin öneminin, hayatları birleştirmek adına alınan karar nispetince değer kazanması ise anlatılan olaylarla aşikâr olur. Duyguların dalgalı hâlinin neden olduğu kişisel doğru ve yanlışlar karakterin iç dünyasının ustaca yansıtılmasıyla ayyuka çıkar.

Eserde kadın kalbinin anlaşılmaz hâline göndermeler sıkça yapılsa da kadının ruh dünyasına şekil verenin erkek olduğu belirgindir. Kısacası erkeğin tercih hataları kadında ruhi kırılmalara neden olur. Tabii bu yargıdan, eserdeki kadın figürünün tamamen edilgen olduğu sanılmasın. Yazarın çizdiği kadın karakterlerin erkeği anlamak için önemli tüyolar verdiği de gözden kaçmaz.

Eserin olay örgüsü sevenlerin kavuşmasına dair basit bir anlatı gibi görünse de karakterlerin hikâyeleri içine gizlenmiş öyküler fazlasıyla merak uyandırıcıdır. Nezihi, söylemek istediğini direkt belirtmek yerine okuru kendi havzasına çeker. Yoğun duygusal anlatımla karakterin bir sonraki hamlesi bakımından okurun aklına merak tohumu serpilir. Sonuca dair meyveler toplanacağı vakitse; okur, yazarla hemfikir hâle gelir. Misal Ahmet Baha ve babasının sefih yaşantıya temayülleri ve sonuçta yaşadıkları acı olaylar ibretle sunulur.

Aşk için genelde romantik bir mekân tahayyül edilir. Bu manada eserin geçtiği İstanbul’un yazarın dilinden fazlasıyla aşka uygun kılındığı dikkatten kaçmaz. Denize nazır yalıların ve ormanlık alanların, içe huzur veren hâli, aşk acısını yaşayan ruhların sığınağı hâline gelir. Sadece mekân verilmez. Dönemin İstanbul’unun sosyal hayatına dair şifreler de satırlar arasında kendisine yer bulur. Özellikle, sınıfsal bir ayrımla; mürekkep yalamışlar avamın üstüne çıkar. Batılılaşmadan kaynaklanan alafranga temayüller neredeyse her satır arasında okuyanın karşısında arzıendam eder. Zaten Batı ile Doğu arasında kalan toplumun bocalayan hâlleri devrin romanlarının çoğunda görülür. Ayrıca İstanbul’un kültürüyle ilgili önemli mekân tasvirleri ve betimlemeler, devrin eğlence anlayışı hakkında önemli fikirler verir.

Tabii 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başları gibi düşünülen bir zaman periyodunda geçen eserin dış dünyadan -anlatım merkezinin haricinde- fazla bir iz sunduğu düşünülemez. Osmanlı’nın çalkantılı son devirlerine dair siyasi olaylar eserde kendisine yer bulmaz. Bu açıdan geçim kaygısını gütmeyen insanların (mirasyedilerin) sosyal yaşantıları ve ilişkileri mevzubahistir.

Eserde dikkatle vurgulanması gereken konulardan biri de yazarın üslubudur. Nezihi, eserini dönemi anlayışıyla vücuda getirir. Bu nedenle dilinin çoğu insana ağdalı geleceğine şüphe yoktur.[5] Tabii her ne kadar Arapça ve Farsça tamlamalarla eski dilin bütün özelliklerini gösteren kelimeler[6] seçilmiş olsa da anlatımın şiirsel yönü esere ayrı bir akıcılık katar. Ayrıca eserdeki diyaloglar bile belirli bir kültür seviyesine sahip insanların arasında geçtiği için, o dönemki avamın dilinden uzak ve kolay anlaşılabilir değildir. Anlatım açısından eserin, günümüz romanındaki gibi farklı tekniklerden uzak bir şekilde kaleme alındığı, ilk aşamada fark edilir. Deyim yerindeyse yazar, okuru sıra dışı anlatım metotlarını kullanarak yormaz. Zaten devri de buna müsait değildir. Yine dikkat çekici özelliklerden biri de yazarın bazı ünlemleri sıkça kullanmasıdır. Misal “ah”, “oh”, “off”, “ay” nidaları olur olmaz yerlerde sıkça kullanılır.

Sonuç olarak, Kadın Kalbi’nde kaderin ve kederin hüküm sürdüğü bir olaylar silsilesi vardır. Kadın-erkek ilişkilerindeki çıkmazları tarafların karşılıklı empati kabiliyetleriyle aştığı gerçeğinden hareketle, birbirini anlamaya namzet tarafların sergüzeşti, okuyana çok şey anlatır. Eserin bu manada, aşka ve evliliğe dair pişmanlıklardan çıkarılması gereken dersleri öğütlediği görülür. Ama kaderin dokunuşları her zaman son sözleri söyler. En nihayetinde, kaderin hayata dokunduğu gibi okunan eserin de kalbe dokunması lazım. Nezihi, belki de kalbe dokunmak istemiş…

Safvet Nezihi (Hazırlayan Mümtaz Sarıçiçek), Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2020, 552 Sayfa, ISBN:978-605-155-96-36

Yazar: Zafer Saraç


[1] Safvet Nezihi, Zavallı Necdet, Bilge Kültür Yayınları, İstanbul, 2012. Eser İkdam gazetesinde tefrika edilerek yazılmıştır. 1917 yılında 3. baskıyı yapmıştır.

[2] 1961 yapımı “Zavallı Necdet” isimli filmin başrollerinde Göksel Arsoy ve Belgin Doruk oynamaktadır. https://www.sinemalar.com/film/11096/zavalli-necdet

[3] Ayrıntılı bilgi için Bkz. Ayfer Yılmaz, Safvet Nezihi Hayatı-Sanatı-Eserleri, Ankara Hacettepe Üniversitesi, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1991.

[4] Yazarın Makalat-ı Nezihe isimli, makalelerden oluşan eserinin orijinal kopyasına ulaşmak için Bkz. https://acikerisim.tbmm.gov.tr/bitstream/handle/11543/1369/197312014.pdf?sequence=1&isAllowed=y

[5] Eseri hazırlayan Mümtaz Sarıçiçek bunu ortadan kaldırmak için kelimelerin karşılıklarını dipnotla vermiştir.

[6] Devrin edebî anlayışı gereği yazar, bazen yeni tamlamalar da üretmiştir.

5 1 oy
İçeriği Değerlendir