Heinrich Böll – Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru

Heinrich Böll’ün  “Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru” isimli romanı Ahmet Cemal tarafından çevrilerek 58 bölüm halinde kaleme alınmıştır. Okuyucu kitaba başlamadan önce Ahmet Cemal eseri çevirirken ilk 7 bölümünde eseri eleştirmiş ve eserin içeriğinden bahsederek, bize eser hakkında bilgi vermiştir. Ahmet Cemal bu tutumuyla okuru belirli bir merkezi düşünceye yönlendirilmiş sonuca ulaşabilmesinin önünü kapamış, kendi fikirlerini dayatmıştır.

Heinrich Böll eserini Hannover Üniversitesi’nde ders veren -68 kuşağın ünlü isimlerinden psikoloji Profesörü Peter Brükher’in yaşadıklarından esinlenerek yazmıştır. Eserin yazımı Almanya’nın terörle yüz yüze geldiği Baader-Meinhof’lu[1] yılların ürünüdür. Yazar eserlerinde çoğunlukla yokluk, işsizlik temalarını işlemiştir. Bu eserinde karakterlerin ağzından değil; bizzat okuyucu ağzından duyuyoruz romanı. Eserde Katharina Blum sıkıntı içinde büyüyen küçük yaştan itibaren hizmetçilik, temizlikçilik yapan bazen de özel davetlerde garsonluk yapan, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, güçlü Bir karakterdir. Yanında hizmetçilik yaptığı insanlar sayesinde eğitimini tamamlamış ve diplomasını almıştır. Katharina Blum yaptığı ek işler sayesinde kendisine ev ve araba almıştır. Bu durum onun haksız yere suçlanmasının da önünü açmıştır.

Çalıştığı dönemde Ludwig Götte isimli birisi ile tanışır. Götte’in nasıl bir terörist olduğu konusunda kitapta açıkça bir bilgi yok lakin kibar bir adam olduğu ifade edilir. Götte polisler tarafından aranan bir adamdır ve bir geceliğine Katharina Blum ile birlikte oluyor. Sabah olunca erkenden Kaçan Götte’nin peşinde olan polis Blum’un evine gelir ve sorgulamak için götürülür. Ve sonra Blum’un macerası başlar.

Eserde medya adı altında sözde haber oluşturma özgürlüğü ile bireyin özel yaşamının altüst edilmesi teması işlenir. Esasında haber özgürlüğü bireysel özgürlüklerin bakir sınırlarına girince ortaya çıkan çatışma romanın ana konusunu oluşturur. Katharina Blum’un adalet hakkı elinden alınmış, bunun sonucunda toplum karşısında savunmasız bırakılmıştır. Kişisel değerleri hiçe sayılmıştır. Medya direk yargılama safhasına geçerek, halkın doğru düşünme ve kanaat ortaya koyma hakkına tecavüz etmiştir. Haber kanallarının bu pervasız tutumu bir hayatın yıkılmasına, yanlış bilgilendirme ile gerçeğe ulaşma hakkına sahip olan insanların yeni önyargılar edinmesine neden olmuştur. Ortaya çıkan olumsuzlukların müsebbibi belli olmasına rağmen yanlışın bedelini masumlar ödemiş ve Katharina Blum bir nevi günah keçisi olmuştur.

Medya yargılayıcı pozisyonuna geçerek, kim iyi kim kötü, haklı-haksız ayrımını yapmamıştır. Katharina Blum’un haberini yapan gazeteci eş, dost, akraba röportajları ve yalan yanlış haberler ile genç kadının hayatını biranda çıkmaza sürüklemiştir. Buna daha fazla dayanamayan Katharina Blum yargısız infaza maruz kalmasının acısını, adalet sağlayıcı pozisyonuna geçerek çıkarmaya çalışmıştır.

Eserdeki polisiye terkip hikâyeye uyum sağlamış, Katharina Blum’un hayatı ilgi konusu haline gelmiştir. Olayın dramatik yönleri su yüzüne çıkıp, gerçeklerin somut hali kendini gösterince, medyanın etkin gücünün sınırları keşfedilmiş ve haber sorumluluğu ilkesinin bağlayıcılığı tartışmaya açılmıştır. Blum’un hikâyesi temelde bazı mekanizmaları devreye sokmuş, haber etiği gibi kavramlar üzerinden medyanın mercek altına alınmasını sağlamıştır. Bu yüzden hikâyenin sarsıcılığı altındaki güçlü medya eleştirisi sansasyon yaratacak kadar güçlüdür. Katharina Blum’un hikâyesi üzerinden verilen mesajlar kitabın olası etkisini iki katına çıkarmıştır. Ek olarak Katharina Blum’un yıpranan psikolojisi eserde gayet iyi çizilmiştir. Maruz kalınan kötü durumların dile getirilmesi her ne kadar zor olsa da eserde bunun altından kalkıldığı görülür.

Bireysel özgürlüklerin sınırlarının sonsuza uzandığı bir devirde, tiraj arttırmak gailesiyle yalanı metalaştırmak ve bundan çıkar sağlamak düsturuyla yaşamları ezen medya canavarı ne derece haklıdır. Günümüzde hiç şüphesiz büyük bir güç haline gelen medyanın doğruluktan yana olması, hem bireysel hem de toplumsal olarak memnuniyet yaratacaktır. Ama Katharina Blum’un başına gelen talihsiz olaylarda olduğu gibi, medyanın yanlış tarafta olması; istenmeyen birçok olaya neden olmuştur. Bu olaylardan da ders alınması gereken, bahsettiğimiz roman ortaya çıkmıştır.

Roman 1974 yılında çıkmış dünya genelinde sansasyon yaratmıştır. 1975 yılında çekilen filmi de[2] romanın etkisini arttırmıştır. İnsanları olaylar üzerinden doğru düşünmeye iten, okuru mahkeme salonundaki jüri heyetinin bir üyesine çeviren bu tür eserler, vicdana seslenmekle beraber okura iletmek istediği mesajı verir.

[1] Baader-Meinhof çetesi olarak da anılan Kızıl Ordu Fraksiyonu, 1968 Nisan ayında Andreas Baader ve Gudrun Ensslin isimli iki üniversite öğrencisinin, Vietnam savaşını protesto amacıyla Frankfurt’ta bir alış veriş mağazasının yakması olayından doğdu. Olaya karışan Andreas Baader ve Gudrun Ensslin, yakalanarak konuldukları cezaevinden gazeteci Ulrike Meinhof’un giriştiği bir eylemle kurtulmayı başardı.

1972 yılında RAF’ın ilk kuşak liderleri tutuklandı. Ancak Kızıl Ordu Fraksiyonu’nun eylemleri sürdü; özellikle 1977 yılında Alman Sonbaharı olarak bilinen eylemler dizisini gerçekleştirdi. Örgüt, 30’dan fazla kişinin ölümüne, pek çok kişinin de yaralanmasına yol açtı. Alman devletini emperyalist ve faşist olmakla itham eden örgüt, uluslararası devrim hareketi ile dayanışma adı altında özellikle Arap ve Filistinli militanlarla ortak eylemlere girişti. (Bkz. https://www.dw.com/tr/almanyan%C4%B1n-sol-ge%C3%A7mi%C5%9Fle-imtihan%C4%B1/a-2519869)

[2] Die verlorene Ehre der Katharina Blum (Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru) 1975- Yönetmen:Volker Schlöndorf, Oyuncular: Angela Winkler, Mario Adorf Yapım: Batı Almanya (Bkz.https://www.imdb.com/title/tt0073858/)

Heinrich Böll, Can Sanat Yayıncılık, 131 Sayfa, Nisan 2018, İstanbul, ISBN:978-975-07-3385-7

Yazar: Havva KARADAĞ

0 0 kere oylandı
İçeriği Değerlendir