
Sosyokültürel araştırma ve incelemeler; siyasî tarihin fevkinde uğraş gerektiren birçok hususu bünyesinde barındırmaktadırlar. İnsanlar ile insanların oluşturduğu toplulukları, toplulukların oluşturduğu toplumları ve nihâyet “millet” yapısını ele almanın zarurî kıldığı mesai; bir araştırmacının ömründeki hatırı sayılır bir süreyi kapsayacaktır.[1] Türklerin kadim tarihini ve epeyce süredir ihmâl edilmiş olan hususiyetlerini irdeleyen pek çok çalışmada bulunmuş olan Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu (1912-1984); ömrünü Türk tarihine adamış ve Türk kültürünün arkaik dönemdeki varlığını ortaya koymaya çalışmış bir tarihçi idi. Yaptığı araştırmalar neticesinde ortaya koyduğu çalışmalar, akademik ve popüler çevreler tarafından benimsenmiş ve geniş kitlelere hitap etmişti. Ama bir eseri vardı ki; bu eser, hâlen ilgiyle okunmakta ve üniversitelerin Genel Türk Tarihi kürsülerinde “temel ders kitabı” olarak ele alınmaktadır: Türk Millî Kültürü…
İlk baskısı 1977 yılında Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan Türk Millî Kültürü[2]; çıktığı süreçten günümüze değin önemini muhafaza eden ve türlü yayınevlerinde yeniden yayımlanan bir mahiyettedir. En son baskılarını Ötüken Neşriyat’ın yapmış olduğu eser, dört ana bölümden oluşmaktadır ki; bahse konu bölümler, kendi içlerinde kon bütünlüğüne sâhiptirler. Eserin “girişinde” ve aynı zamanda “birinci bölümünde” (s.15-38); kültür ve medeniyet kavramlarının neye karşılık geldiği, birbirinden farklı toplumların bu kavramlara nasıl bir anlam yükledikleri, medeniyet kavramının nasıl şekillendiği hususlarında açıklamalar yapılmıştır. Konun temeli atılırken sergilenen tutum şudur: Türk kültürü; yaşayış[3], meydana gelen durumlara karşı davranış, dil, töresi dolayısıyla hukuk, düşünce biçimi kapsamında “kendi başına bir kültür” özelliğini taşımaktadır. Giriş kısmında emarelerini veren bu motto, eserin temelini atma noktasında önemlidir.
Eserin ikinci ana bölümü (s.43-202) “Tarih” başlığını taşımakta ve kendi içerisinde iki kısma ayrılmaktadır. İlk kısım, genel olarak Türkistan havalisindeki Türk kültürünün genelini ilgilendiren “Türk” adı ve anlamı, Türklerin soyu, anayurdu ve Türklerin yayılmaları hakkında genel bilgiler içeren mahiyettedir. Türk adının anlamına dair bilgiler vermekle bölüme başlayan Kafesoğlu; bu hususta Çin, Fars, Arap, Bizans, Avrupa ve bizim müelliflerimiz tarafından ileriye sürülen tanımlara yer vermiştir. Adın kökenine ilişkin olarak Arminius Vambery’nin “türemek” tâbiriyle ilmî merhalenin başladığını düşünen müellif; Ziya Gökalp’in ile William Barthold’un hemen hemen “töreli” tanımı etrafında birleştiği ve Gyula Németh’in de Türk isminin anlamına dair son noktayı koyduğunu belirtmektedir.[4] Ardından Türk soyunun yapısı hakkında bilgi verilmiş ve Türklerin yayılmasına ilişkin ciddî tespitlerin verildiği kısma geçilmiştir. Göç olgusunu “fütühât” ve “sızma” kavramlarıyla tarif eden Kafesoğlu; Türk milliyetinin yayılmasıyla ilgili verdiği coğrafî bilgilerin akabinde “bölgesi geniş bir arazide varlık gösteren Türklerin incelenmesinin zor olduğunu” ve “çalışma yapılacak her bir Türk toplumu veya siyasî teşekkülünün münferit olarak incelenmesi gerektiği” minvalinde çıkarım yapmıştır (s.52-55). Bahsettiğimiz hususların ele alınmasının ardından, aynı bölümün diğer kısımlarına, eski Türk devletlerinin siyasî tarihine geçilmiştir. Burada, sırasıyla Hunlar (Asya (Büyük) Hunları, Batı (Avrupa) Hunları ve Ortadoğu Hunları), Tabgaçlar, Göktürkler, Uygurlar, Kırgızlar, Türgişler, Karluklar, Oğuzlar, Sabarlar veya Sabirler, Avarlar, Hazarlar, Peçenek-Uz-Kıpçak teşekkülleri, Oğurlar ve Bulgarlar hakkında bilgiler vermiştir. Kitabın en büyük bölümlerinden olan II. Bölüm, bahse konu teşekküllerin tarihini değerlendirmekte ve dönemine göre “üst düzey” bir bütünlük barındırmaktadır. İlâveten, isimleri zikredilen teşekküller hakkında bilgilerin verilmesi, dönemin birincil kaynakları esas alınarak yapılmıştır ki; bu, eserin ciddiyetini artıran ve esere özgünlük katan bir husustur.
Üçüncü bölüm (s.205-336), genel olarak Türk kültür tarihi ve bu tarihin ögelerine temas etmektedir. Bozkır kültürünün temel özellikleri hakkında bilgi vererek başlayan bölüm; Türklerin ırkî mânâda kökeni, idarî ve sosyokültürel yapılanması, hükümranlık hakları ve hükümdarın alâmetleri, Türk devletinin teşkilât yapısı ve teşkilâtın paydaları, eski Türklerde din kavramı ve dinî yaşam, ana hatlarıyla iktisadî ortam ve gelir sağlayan faaliyetler, edebiyat ve edebî türlere dair örnekler ve Türk düşüncesi hakkında “münferit” kısım ara ayrılmaktadır. Burada, Türklerin sosyo-ekonomik yapısının oluşumu aile-uruk-boy-budun-il (devlet) hiyerarşisine bağlı olduğunu ve örtülü olarak “devlet yapısının bu hiyerarşiden bağımsız değerlendirilmemesi” gerekliliğine değinilmiştir. Zira devletin bütün kademeleri içerisinde “en temel kurum” olan aile; bünyesindeki kolektif özellikleri dolayısıyla, Türk toplumunun tepeden-tırnağa oluşumunda başat faktördür.
Eserin son ana bölümü olan Dördüncü Bölüm (s.339-384) “İslâm-Türk Devresinde Türk Kültürü” başlığını taşımaktadır. Bölüm, Türklerin İslâmiyet tesirinde kalmaları ile peyderpey Müslüman olmaları sürecini müteakiben meydana gelen “değişimler bütününü” ele almaktadır. Tıpkı önceki bölümlerde olduğu gibi “içerisinde münferit kısımlar” barındıran bölüm; ilk ana meselesini “hükümranlık” olgusu ve hükümdar algısı üzerine şekillendirmiştir. Bu bağlamda “Türklerin İslâmiyet’le bağlantısı” noktasında hükümdarlık unvanları, hükümdarlığın alâmetleri, Türk devlet geleneğine giren yeni hukukî meseleler ve ülkenin taksimi, bir başka deyişle “ülkenin kimin tasarrufunda olduğu” bahsi hakkında değerlendirmelerde bulunulmuştur. Kısa mahiyetteki değerlendirmeler ve örneklemeler akabinde; bir başka kısım olan “teşkilât” bahsine geçilmiş ve burada da hükümdar ile sarayına, devlet yönetim unsuru olan hükûmete, devlet ile milletini ayakta tutan adâlete ve bütün devlet yapısını muhafaza eden orduya değinilmiştir. “İptidaî olarak ele alınmış” mahiyetteki kısım, bahsedilen konulara dair yalnızca isim ve mevki adları hususlarına odaklanılmıştır. “Halk ve Toprak” isimli kısım ise; devletin mülkü konumundaki toprağın “has, ikta ve harâci” olmak üzere üç kısma ayrılmasındaki maksadı ve bu toprakları işleyen çiftçilerden alınan vergiyi ele alarak başlamaktadır. Devamında da toprağın süreç içerisindeki zenginliği, Anadolu Selçukluları devrine gelişen Anadolu yol-ağı ile Anadolu’da tesis edilmiş olan Türk-İslâm yapıları hakkında bilgiler verilmiştir. Dördüncü ve beşinci kısımlar, dinî hayat ile düşünce yapısını ele alan ve diğer kısımlara nazaran daha dolgun bir içeriğe sâhip bulunan kısımlardır. Bahse konu kısımlarda ele alınan meseleler ise; şöyle tarif edilebilir: Din siyaseti, Sünnîlik ile Şiîlik, Sûfilik ve genel dinî bilgiler… İlk Türk-İslâm devletleri hakkındaki temel bilgiler içeren son iki kısım, edebiyat ve güzel sanatlar ile imar faaliyetleri hakkındadır. İki sayfalık bir hacme sâhip bulunan edebiyat kısmında yazar-eser bilgileri bulunmaktadır (s.377-378). Güzel sanatlar ve imar faaliyetleri hakkındaki son kısımda da genellikle Anadolu’daki câmi yapıları ile medrese, han, mescit, türbe, minare vb. yapıların özelliklerine değinilmektedir. Böylece; kitabın son bölümü de tamamlanmış olur.
Netice itibarıyla; Merhum İbrahim Kafesoğlu Hoca tarafından kaleme alınan Türk Millî Kültürü, Türk tarihinin kadim dönemlerini ele alan ve bu dönem içerisinde Türkistan’daki Türklerin yaşayışına, teşkilât yapısına, iktisadî faaliyetlerine temas eden “klasik” bir eser hüviyetine bürünmüştür. Hemen hemen herkesin varlığından haberdar olduğu ve daha iyi eserler üretme noktasında araştırmacılara ilham verip insanların ufkunu açtığı göz önüne alınırsa; Türk Millî Kültürü’nü klasik olarak kabul etmek, gayet tabiîdir. Dolayısıyla; bu eserden yola çıkarak yalnızca bir temennide bulunulabilir: Klasik olmayı başarmış Türk Millî Kültürü gibi “kütüphanelerin kıymetini artıran” ve “yeni araştırmacıları şevke getiren” nice klasikler üretilmesi…
Türk Millî Kültürü, İbrahim Kafesoğlu, İstanbul, Ötüken Neşriyat, 2016, 454 Sayfa, ISBN: 978-975-437-236-6.
Yazar: Samet Yıldız. Yüksek Lisans Öğrencisi, Ege Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı, Bornova/İZMİR, E-Posta: sametyildiz.iletisim@gmail.com, ORCID: 0000–0003–4098–2718.
[1] Burada, Türk kültür tarihi hususunda ciddî çalışmalarda bulunan ve “Türk Kültür Tarihine Giriş” isimli 9 ciltlik bir külliyatı yayımlamış olan Prof. Dr. Bahaeddin Ögel’i de anmak gerekir.
[2] İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1977.
[3] Meselâ aynı bölüm içerisinde temas edilen yaşayış konusu; aynı zamanda, göçebelik olgusuna dair çeşitli tezlerde/tespitlerde bulunmuş olan bazı kimselere tenkit yöneltmesine olanak tanımıştır. Türklerin her dâim göçebe bir yaşam biçimi benimsemiş olduklarını ve bunun da Türkleri birtakım nimetlerden yoksun bıraktığını iddia eden İbn-i Hâldun ile Rus Türkolog Vasili Vasilyeviç Radloff bahse konu tenkitlere maruz kalmıştırlar. Bkz. Türk Millî Kültürü, s.32-33.
[4] Türk Millî Kültürü, s.43-44.