Eren İzbul – Moğol İstilası Öncesinde Harezm

Sizi kısaca tanıyalım. Ayrıca kitaplaştırdığınız bu tez nasıl ortaya çıktı? Neden bu konuyu seçtiniz?

          1995 yılında Çanakkale’de doğdum. Lisans ve yüksek lisans eğitimimi Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi tarih bölümünde tamamladım. Zaten bu kitap da Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Orta Çağ Tarihi Bilim Dalı’nda savunduğum yüksek lisans tezimdir.

          Konu seçimi meselesine gelecek olursak, 11 senelik lisans, yüksek lisans ve sonraki akademik çalışmalarım sonucunda, tarihin “genel anlamda” siyasî tarih ve sosyo-ekonomik tarih olarak ikiye ayrıldığını gözlemledim. Biliyorsunuz, 1920’lerdin Fransız akademisinde Annales Ekolü denilen bir akım başlamış, tarihin sadece önemli kişi, aile veya siyasi olaylardan ibaret olmadığı, içerisinde toplum ve ekonominin de var olduğu belirtilerek pek çok disiplinden yararlanılmış ve yeni bir tarih yazımı anlayışı geliştirilmiştir. Annales Ekolü’nü temsil eden sosyo-ekonomik tarih anlayışı daha çok ilgimi çektiği için çalışmalarımı bu yönde yapmaya gayret gösterdim ve röportajını yaptığımız kitabı da bu ekole uygun şekilde yazmaya uğraştım.

          Hârezm’i seçmemdeki temel neden ise bilim camiasındaki boşluktu. Söz konusu bölge üzerine yapılan çalışmaların tamamına yakını Hârezmşâhlar Devleti denilen ama asıl ismi Anûş-Tekînler Devleti olan hanedanın siyasi tarihi üzerine şekillenmiştir. Ancak bölgenin tarihi gerek Anûş-Tekînler, gerek Selçuklular gerekse Gazneliler devrinden çok öncesine, antik çağ Pers hâkimiyeti devrine kadar indirilebilir ki kitapta da özellikle Herodotos ve Arrianus gibi kaynaklar aracılığı ile Hârezm’in antik çağdaki durumuna ışık tutmaya çalıştım.

          Hârezm bölgesini çalışma konusu olarak seçmemin diğer nedeni ise ekonomi tarihi üzerine bir tez hazırlamak istememdi. Çünkü bölge, özellikle orta çağda Yakın Doğu’nun en gözde ticaret merkezleri arasında yer almakta ve bu konu ile ilgili bilgiler pek çok orta çağ coğrafya eserinde adetâ uyur vaziyette araştırılıp işlenmeyi beklemekteydi. Ben de kaynaklardaki uyuyan bilgileri uyandırıp Hârezm’in ekonomik bir portresini çizmeye çalıştım. 

         Harezm ne demektir? Bu kelimenin tarih boyunca taşıdığı serüveni aktarabilir misiniz?

          Tabii. İsterseniz “Hârezm” kelimesinin kökenlerinden ve Doğu – Batı kaynaklarında nasıl geçtiğinden başlayalım, zaten kitapta da söz konusu kaynaklardaki kısıtlı bilgiler üzerinden Hârezm kelimesinin anlamı hakkında çıkarım yapmaya çalıştım.

          Bölgenin adı hakkında bize bilgi veren tespit edebildiğim en eski kaynak Antik Yunan tarihçisi Herodotos’tur (M.Ö. V. yüzyıl). Herodotos, eserinde Hârezm’e çok benzer bir bölge ismi olan “Khorasmia”nın varlığından bahseder ve burasının iki nehir arasında bir vadi şeklinde kaldığını aktarır. Herodotos’un bahsettiği iki nehir kuvvetle muhtemel Seyhun ve Ceyhun nehirleridir.

          Hârezm adı ve anlamı hakkında asıl çıkarım yapmamızı sağlayan bilgiler şüphesiz Arap ve daha sonra ise Türk kaynaklarıdır. Nitekim bu kaynaklarda bölgenin ismi birbirine benzer şekilde birkaç farklı halde geçer. Bunlar: Hârezm, Hârizm, Hvârezm, Hvarîzm, Horzum.

          Bölge adının bahsedildiği Arap ve Türk kaynaklarının başlıcaları ise şöyledir: el-Bağdâdî’nin Merâsîdü’l-Ittılâ’sı, Mes’ûdî’nin Mürûc Ez-Zeheb’i, Yâkûbî’nin Kitâbü’l-Bûldân’ı ve Yazıcızâde Ali’nin Tevârîh-i Selçuk’u. Şunu da not olarak belirtelim ki Hârezm ile ilgili tarihi kaynaklar bu kadarla sınırlı değil elbette. Zaten kitabı inceleyecek arkadaşlar çalışmanın uzun bir kısmını teşkil eden (yaklaşık 32 sayfa) giriş bölümünde bölge tarihiyle ilgili kaynaklar hakkında uzun bir değerlendirme metni bulacaktır.[1]

          Hârezm kelimesinin ne anlama geldiği konusu çözülebilmiş değildir ve bunun sonucu olarak bazı araştırmacıların öne sürdüğü fikirler mevcuttur. Bunlardan ilki Bosworth’tur. Ona göre Hârezm’in ova olmasından dolayı bölgenin antik çağdan itibaren “çukur”, “ovalık yer” anlamına gelmesi gerekmektedir. Tolstov’un tezi ise bölge adının yerli bir hak olan Kharriler’den geldiği yönündedir. Bununla birlikte “kharr / har” kelimesinin güneş anlamına gelen “hurşid” ile bağdaştırıp, Hârezm’in anlamını güneş ile bağdaştıran da mevcuttur.

          Öte yandan ben, çalışmayı hazırlarken Hârezm kelimesinin ne anlama geldiği ile ilgili görüşümü İbn Fadlân’ın eserinde verdiği bilgilere dayandırarak geliştirdim ve okuyucunun görüşüne sundum. İbn Fadlân’da Hârezm’le ilgili “Allah onlara odun konusunda cömert davranmış” ibaresi mevcuttur. Ayrıca bölgenin orman açısından oldukça geliştiğinden Mukaddesî ve Ebû Dülef gibi kaynaklar da bahsetmekte ve bu yönüne vurgu yapmaktadır. Velhâsıl, bana göre kesin olmamakla birlikte, İbn Fadlân, Mukaddesî ve Ebû Dülef’in verdiği bilgilerden yola çıkarak Hârezm kelimesi “ormanlık alan” veya “odunları bol memleket” anlamına gelebilir.

Eren İzbul ve Necdet Cura

          Harezm bölgesindeki Türk hakimiyeti ne zaman başlamıştır? Türk hakimiyeti boyunca yaşanan önemli olaylar nelerdir?

          İsterseniz Harezm bölgesinin siyâsî tarihinden başlamadan önce bölgenin siyaset ve yönetim konusundaki kendine has bir özelliğinden bahsedeyim: Hârezmşâhlık müessesesi. Çoğu kişinin yanlış bildiği üzere Hârezmşâhlık sadece Anûi-Tekînler dönemine mahsus bir kurum / unvan değil, aksine bölgenin ilk hanedanından beri var olan kendine has bir kurumdur. Yani ne demeye çalışıyorum? Hârezmşâhlık kurumu / unvanı bizim Hârezmşâhlar Devleti olarak bildiğimiz Anûş-Tekînler Devleti’ne özel bir müessese değil, bölgenin kendine özgü oluşturduğu bir yapıdır. Çünkü, tâ ilk hanedan Afrigoğulları’ndan beri Hârezm bölgesini yöneten kişiye Hârezmşâh unvanı verilir ve bu unvanı taşıyan yönetici neredeyse Hârezm tarihinin tamamında otonom (özerk) olarak hüküm sürmüştür.

          Bölgenin siyasi tarihi benim tespit edebildiğim kadarıyla Pers hakimiyeti devrine kadar gidiyor. Herodotos’ta Perslerin bölgenin su kaynaklarına setler çekerek su için yerli halktan vergi aldığına dair önemli kayıtlar mevcut. Ayrıca Behistun Yazıtı’ndan da anlaşılacağı üzere Dareius döneminde uygulanmaya başlayan eyâlet sistemi içerisinde Hârezm de başlı başına bir eyâlet olarak karşımıza çıkar. Pers hakimiyeti döneminden sonra ise Hârezm’in Büyük İskender (III. Alexandros)’e bağlandığını görürüz. Nitekim İskender’in Anabasisi olarak geçen Arrian’ın eserinde “Khorasmialıların Kralı Farasmanes” adında birinin İskender ile bizzat görüşerek kendisine bağlılık arz ettiği yönünde bilgi vardır.

          Hârezm’in orta çağı antik çağdaki durumuna göre nispeten biraz daha aydınlıktır. Bu dönemde bölge genelde hanedanlıklar tarafından idare edilmiştir. Anûş-Tekînler dediğimiz Hârezmşâhlar Devleti kurulana kadar bölgeye hakim olan sülaleler şunlardır:

                        1. Afrigoğulları.

                        2. Me’mûnoğulları.

                        3. Altûntaşoğulları (Gazneli hâkimiyeti).

                        4. Selçuklu hakimiyeti.

                        5. Anûş-Tekînler Devleti (Hârezmşâhlar Devleti).

          Biz Hârezm’in siyasi tarihinde Türklerin sahneye çıktığı dönem olarak Me’mûnoğulları devrini göstermekteyiz. Nitekim, Me’mûnoğulları’ndan önceki hanedan olan Afigoğulları zamanında bölge tarihi oldukça puslu ve belirsizdir. Ancak Me’mûnoğulları döneminde özellikle Mâverâünnehr’deki Türk devletlerinin Hârezm ile ilişkilerinin kesin olarak başladığını biliyoruz. Bu doğrultuda Hârezm bölgesine hâkim olan ilk Türk devleti Sâmânîler Devleti’dir. Sâmânîler Devleti hakimiyetindeki Hârezm otonom bir yapıya sahipti ve bu dönemde bölge ile ilgili göze çarpan en önemli özellik Sâmânîler aracılığı ile Hârezm’in İslâmlaşmaya başlamasıdır. Hazır konusu açılmışken söyleyelim, bölgenin İslâmlaşma serüvenine katkı sağlayan diğer devlet / halk ise İdil Bulgarlarıdır ki bunun da en önemli nedeni Hârezm ile Bulgar ülkesi arasında sürüp giden yoğun ticârî ilişkilerdir.

          Me’mûnoğulları devrinin neredeyse tamamında bölge Sâmânîlere bağlı özerk bir şekilde idare edilmiş ve ister istemez dönemin Mâverâünnehr’inde var olan siyasî konjonktüre dahil olmuştur. Kitapta ayrıntıları ile bahsettiğim üzere Me’mûnoğulları döneminde Hârezm’in siyasî olarak ilişki kurduğu devletler ve genel olaylar şu şekildedir:

                        1. Karahanlı – Sâmânî çekişmesi.

                        2. Karahanlı – Gazneli çekişmesi.

                        3. Gazneliler’in bölgeye hâkim olması ve özerk vali olarak Altuntâş’ı ataması.

                        4. Selçuklular ve Şâh-Melîk çekişmesi.

          Bu bölgenin Asya ticaret ağındaki ehemmiyeti nedir?

          Çalışmanın asıl meselesi Hârezm’in Yakın Doğu ticaretindeki yeri ve önemi. Her şeyden önce bölge Asya – Avrupa, Ortadoğu – Karadeniz’in kuzeyi arasında doğu – batı ve kuzey güney eksenli kavşak noktası olması nedeniyle ticarî açıdan oldukça önemlidir. Doğal olarak pek çok halkla ticarî ilişkiler kurulmuştur. Burada ticaret yapılan tüm halklardan bahsedemeyiz tabii ama ucundan değinecek olursak Bulgarlar, Oğuzlar ve Ruslar en fazla ticarî ilişki kurulan halklar olarak karşımıza çıkar. Bölge olarak ise en fazla ticarî temas İran’la, özellikle de Horasan’la yaşanmıştır ki İbn Havkâl’in aktardığına göre Horasan’da sadece Hârezmli tüccarların olduğu ticaret kolonisi benzeri yapılar mevcuttur.

          Kitapta savaş aletleri, taş üretimi ve fazlasına değiniyorsunuz. Bu coğrafyada neler üretildi, neler ithal edildi?

          Hârezm bölgesindeki ticareti üç gruba ayırdım: ihraç edilen ürünler, ithal edilen ürünler ve köle ticareti. İhraç edilen ürünlerin başında tekstil malzemeleri geliyor. Özellikle X. yüzyıl İslâm coğrafyacıları Hârezm’den etrafla daha çok pamuklu ve yünlü kumaşların, keçelerin, halıların, sıçan, kakım, tilki, sincap ve geyik gibi hayvan postlarının gönderildiğinden belirtmektedir.

          İhracatı yapılan diğer sektör ise besin sektörüdür ki bu alanda özellikle balıkçılık bölge ticaretinde oldukça önem arz eder. Nitekim Hârezm’in kuzeyinde bir şehir olan Hâlicân, balıkçılık konusunda oldukça ilerlemiş ve Oğuz ülkelerine balık satacak kadar hinterlant oluşturmuştur. Antik dönem ve orta çağ kaynaklarının ortak noktada buluştuğu şekilde denilebilir ki Hârezm’de bağcılık faaliyetleri de gelişmiştir. Özellikle Korykoslu Hayton’un bu konuyla ilgili aktardığı bilgiler bizler için kıymetlidir. Balıkçılık ve bağcılık haricinde ticareti yapılan diğer besin sektörü ise tahıl ürünleridir. Nitekim neredeyse Hârezm ekonomisi hakkında bilgi aktaran tüm kaynaklar Hârezm topraklarının çokça verimli olduğunu vurgular.

          Not olarak belirtmemiz gerekir ki Hârezm’deki bu verimlilik, bölge halkına olumlu olarak enflasyon düşüklüğü şeklinde yansımıştır. Nitekim X. yüzyıl müelliflerinden Mukaddesî eserinde Hârezm’deki düşük enflasyondan şu şekilde bahseder: “Allah onlara düşük fiyat ve bereket ihsan etmiş.”

          Savaş aletlerine gelince, Hârezm yukarıda da bahsedildiği üzere ormanları bol bir memleketti ve bu doğrultuda ister istemez savaş aleti üretimi de belli bir düzeyin üzerindeydi. Özellikle Orta Çağ Ortadoğu’sundaki orman kıtlığı göz önünde bulundurulduğunda Hârezm’de üretilen savaş aletlerinin ticarî önemi daha rahat anlaşılacaktır. Hârezm’in Orta Doğu’daki silah ticaretinde öne çıkmasındaki bir diğer önemli detay ise Ahmet N. Özdal’ın belirttiği gibi Papalık’ın İslâm ülkelerine ambargo uygulamasıdır. Her ne kadar bu ambargoya rağmen Venedikli tüccarlar karaborsa şeklinde İslâm ülkeleriyle silah ticareti yapsa da genel anlamda piyasa bu ambargodan dolayı kötü etkilenmiş ve söz konusu duraklamanın imdadına Hârezm yetişmiştir.

          Hârezm’in ithal ettiği ürünlere gelecek olursak iki grupta inceleyebiliriz. Bunlardan birincisi tekstil, tahıl ve besin ürünleri gibi genel ihtiyaçların olduğu gruptur. İkinci grup ise bölge ekonomisi için hayatî önem taşıyan madenlerdir. Nitekim Hârezm’de özellikle incelediğimiz X. yüzyıl ve sonrası dönemde çok büyük bir maden kıtlığı mevcuttu ve bölge yöneticileri söz konusu kıtlığı, Fergana başta olmak üzere Mâverâünnehr şehirlerinden altın ve gümüş alarak gidermeye çalışmışlardır.

          Türk-İslam devlet anlayışında ticaret ne anlam taşır? Harezmşahlar üzerinde kitapta değindiğiniz bir bölüm var. Açar mısınız?

          Ticaret, özellikle ilk ve orta çağ düşünüldüğünde tüm devlet ve halkların savaş ganimetleri ve vergilerle birlikte ana geçim kaynağını temsil eder. Bu doğrultuda da ticarî anlamda pek çok önemli noktayı yüzyıllarca elinde bulundurmuş Türk – İslâm devletleri için de oldukça ehemmiyetli bir mesele idi. Bu nedenle İlk Türk – İslâm devletlerinin lokomotifi olarak görebileceğimiz Büyük Selçukluların ticareti korumak için aldığı bazı önlemlere bakarak genel bir çıkarım yapabiliriz.

          Gerek Selçuklularda gerekse ondan sonra devlet yönetimi, askeriye ve ekonomi başta olmak üzere pek çok konuda onların devamı sayılabilecek Hârezmşâhlar Devleti (Anûş-Tekînler Devleti)’nde ticaret devletin en önemli geçim kaynağı olarak görülmüş ve başlıca şu önlemler alınmıştır:

            1. Ticaret güzergâhlarının güvenliğini sağlamak. Cüveynî’den aöğrendiğimiz kadarıyla bu uygulama genellikle devletin bizzat merkezden atadığı “muhafazân-ı turûk” denilen kolluk kuvvetleriyle sağlansa da bazı durumlarda iktâ’ sahiplerine de kendi bölgelerindeki ticaretin güvenliğinden sorumlu olduklarına dair emirler gönderilmiştir ki Mehmet Altay Köymen hocanın yayınladığı münşeat mecmualarında bu duruma dair bir örnek mevcuttur.

          2. Selçuklular ve Hârezmşâhlarda var olduğunu bildiğimiz diğer bir ticaret güvenliği uygulaması ise bir nevi pasaport sistemidir. Özellikle tüccarlara “müsaade-nâme” adında bir geçiş izni belgesi verilir ve bir yerden bir yere giderken bu belgeler devlet görevlilerine gösterilirdi.

          Moğol İstilaları nasıl başladı? Bu istilalar Harezm’e nasıl sıçradı?

          Kısaca değinmek gerekirse Orta Asya’daki dağınık Moğol kabilelerinin Timuçin / Cengiz Han tarafından bir araya getirilmesi neticesinde oluşan Büyük Moğol İmparatorluğu ilk olarak Çin’i ele geçirmiş ve o dönem bilinen Dünya’nın yeni hâkimleri olacaklarının sinyalini açık bir şekilde vermiştir. Nitekim Hârezmşâhlar (Anûş-Tekînler) Devleti ile Moğol İmparatorluğu arasında ilişkilerin başlaması da bu sıralarda gerçekleşmiştir. Söz konusu ilk temaslar elçilik ve ticaret heyeti şeklinde gerçekleşmiştir ki aşağıda değineceğimiz üzere Otrâr Hadisesi de bu ticarî heyetlerin katli ile alakalıdır.

           Hârezmşâh Muhammed, Cengiz Han’ın Çin’i ele geçirip geçirmediğini tam olarak öğrenme maksadıyla Moğollara bir elçi göndermiş ve bu görüşmeler sonucunda bizzat Cengiz Han tarafından iki ülke arasında ticarî münasebetler kurulması teklif edilmiş ve Hârezmşâh Muhammed tarafından isteksiz de olsa kabul edilmiştir. Bunun üzerine iki taraf arasında ticarî ilişkiler başlamış ve Otrâr Faciası’na giden sürecin önü açılmıştır…

          Otrar Faciası… Tarihin akışını değiştiren bu olayda neler oldu?

          Otrâr, Moğollar ile Hârezmşâhlar arasındaki sınır bölgeydi. Cengiz Han’ın isteği üzerine iki taraf arasında ticaret kervanları gidip gelmeye başlamıştır. Bunun sonucunda ise Cengiz Han komutan ve hanedan üyelerinden önemli kişilere Hârezmşâh ülkesine gitmek üzere bir ticaret kervanı kurması emri vermiştir. Bu emir üzerine Cüveynî’nin belirttiği içerisinde altın, gümüş ve paha biçilemez kumaşların olduğu yaklaşık 500 deve yüklü Moğol ticaret kafilesi Hârezmşâh ülkesi topraklarına doğru yola çıkmıştır.

          Moğol ticaret kafilesinin sınır şehri Otrâr’a ulaşmasıyla birlikte sizin tabirinizle Yakın Doğu tarihinin akışını değiştiren bir hadise meydana gelmiştir. Tarihçiler olarak da bu olaya Otrâr Faciası demekteyiz. Söz konusu olaydan sonra Moğolların Anadolu’dan İran’a, İran’dan Avrupa’ya kadar uzanan bir Yakın Doğu istilâsı süreci başlamıştır.

          Bahsettiğimiz bu istila sürecini tetikleyen bir kişi vardır ki o da Otrâr valisi İnalcık / İnalcuk / İnalhuk adındaki Hârezmşâh devlet görevlisidir. Adı geçen vali, Moğol ülkesinden gelen 500 deve yüklü paha biçilemez malların bulunduğu tüccar kafilesini öldürmüş ve mallarına el koymuştur. gönderdiği tüccar heyetinin katledilip mallarına el konulduğu haberini alan Cengiz Han ise vakit kaybetmeden Hârezmşâh Muhammed’e bir elçi göndermiş ve Vali İnalcuk’un katli ile birlikte malların tazminini istemiştir. Ancak Hârezmşâh Muhammed, Cengiz Han’ın bu isteklerini uygulamak yerine Han’ın elçisini de öldürmüş ve iki devlet arasında gerginleşen bağlar en nihayetinde koparak savaş aşamasına gelmiştir. Sonrası ise mâlum, müzakerelerden sonuç alamayacağını anlayan Cengiz Han kısa süre içerisinde hazırlık yaparak 1219 / 1220’de ordusuyla birlikte Hârezmah ülkesine hareket etmiş, ilk olarak Otrâr’a gelerek şehri ele geçirmiş ve vali İnalcuk’un ağzından erimiş altın ve gümüş dökerek valiyi idam etmiştir. Otrâr’dan sonra Hârezmşâh ülkesindeki Moğol ilerleyişi devam ederek bölgenin en büyük ve en önemli üç şehri Semerkand, Buhara ve Gürgenç Moğollar tarafından düşürülmüş ve katliamlar yapılmıştır. Başkent Gürgenç’in düşmesi ile birlikte Hârezmşâhlar Devleti ortadan kalkmış ve Hârezmşâh Muhammed de Hazar Denizi’ndeki bir ada olan Abeskûn Adası’na kaçarak orada vefat etmiştir.

          Son olarak demek istedikleriniz nelerdir?

          Son olarak bahsetmek istediğim konu Hârezm bölgesinin ekonomik yapısı ile ilgili değil. Celâleddîn Hârezmşâh ile ilgili. Celâleddîn ile ilgili bir konuya açıklık getirilmesi gerektiğini düşünüyorum. O da Celâleddîn’in bir sultan olmadığı meselesi. Çünkü Hârezmşâhlar (Enûş-Tekînler) Devleti, Gürgenç’in Moğollar tarafından ele geçirilmesi ve Hârezmşâh Muhammed’in Abeskûn’a kaçarak orada ölmesi ile son buldu. Nitekim ortada bir devlet yoksa onun sultanı da yoktur. Celâleddîn’in sultan olup olmadığı hakkında söyleyebileceğim en doğru cümle şudur: Celâleddîn, dağılmış Hârezmşâhlar (Anûş-Tekînler) Devleti’ni Moğol hâkimiyetinden kurtarıp tekrar kurmaya çalışan bir hanedan mensubudur. Bu süre zarfında başta Moğollar olmak üzere Anadolu Selçuklular ve Eyyubilerle mücadele etmiş, hatta bir ara kısa süreli de olsa Azerbaycan’da bir devlet kurmuş ancak genel anlamda mücadelesi başarıya ulaşamamıştır.

          Teşekkür eder, yeni çalışmalarınızda başarılar dilerim.

          Ben teşekkür ederim. Size de yayın hayatınızda başarılar dilerim.

Röportaj: Necdet Cura


[1] Hemen belirtelim ki Hârezm hakkında Yunan, Arap ve Türk kaynakları haricinde Çin kaynaklarında da kırıntı şeklinde bilgiler bulunmaktadır. Çin kaynaklarında bölge “Ho-li-si-mi” olarak geçer. Bkz: Eren İzbul, Moğol İstilâsı Öncesinde Hârezmi, Siyaset ve Ekonomi, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2024, s. 28.

5 3 kere oylandı
İçeriği Değerlendir