Serkan Akgöz – Adsız Bir Kahraman Mustafa Kayabek

Türkçülük hareketinin adı sanı pek bilinmeyen kahramanlarından biri: Mustafa Kayabek. Türkçülerin ortak özelliği gereği merhum Kayabek’in de “adsız” olarak anılmasını yadırgamamak gerekir. Çünkü Türkçüler, popüler olmak için değil, Türkçülüğün yüceltilmesi için yaşayan ve inandıkları dava uğruna yeri geldiğinde her şeyi göze alabilen karakterde insanlardır. Onlar için “kişisel ad” önemsizdir, önemli olan “Türk’ün adı”dır.

Mustafa Kayabek de ülkemizde Türkçülüğün gelişimi noktasında çok yararlı işler yapan onlarca değerli isimden biridir. Sahip oldukları idealleri gereği, çalışmaları ile popüler yazar, şair, düşünce insanı kategorilerine giremeseler de Türkçüler, en azından “Ben Türkçüyüm” diyenler tarafından tanınmaları gerekir. -Tekrar etmek gerekirse, zaten onların da popüler olmak gibi bir gâyeleri olmamıştır.- Serkan Akgöz, Bozkurt Yayınları ile bu amaca hizmet yolunda çok büyük işler yapmaktadır. Kayabek’in uçmağa varışından iki yıl sonra hazırladığı biyografi, onun kişiliğini, ilmî boyutunu ve daha birçok özelliğini öğrenebilmek için nâdide eserlerden biri olma özelliğine sahiptir.

Serkan Akgöz’ün kaleminden Adsız Bir Kahraman Mustafa Kayabek adlı eser, onun hayat hikâyesinin, Ötüken’deki çalışmalarının, cezaevi sürecinin kısaca anlatıldığı “Hayatı” bölümü ile başlar. Bu bölümde Kayabek için kabaca bir fikir edinmek mümkündür. Cezaevine girme gerekçesi, bu karara karşı aldığı tavır ve hem ekmek kapısı hem de bir fikir meclisi işlevi gören “Kayabek Antika” hakkında bilgiler okura takdim edilir. Ayrıca Türkçülüğün değerli birkaç simasından[1], kendisi hakkındaki düşünceleri, “Hakkında Yazılanlar” bölümünde yer bulmuştur. “Ekler” bölümünde, oğlu Yağmur Kayabek ile gerçekleştirilen söyleşi de onun hakkında ilk ağızdan fikir alabilmeye olanak sağlar.

Akgöz, kitabın “Şiirleri” bölümünde, Mustafa Kayabek’in on şiiri ve altı dörtlüğüne yer vermiştir. Kayabek’in şiir alanındaki yetkinliği burada rahatlıkla görülebilecektir. Özellikle, merhum Rauf Denktaş’a ithaf ettiği ve Denktaş’ın da kendi ağzından seslendirdiği “Benim İki Bayrağım Var” adlı şiirinin Kıbrıs Türklerine, soydaşlarımıza uzanan bir köprü görevi gördüğüne inanıyorum.

Yağmur Kayabek, kendisi ile gerçekleştirilen bir söyleşide, babasının yazı ve şiir hayatında zirvede olduğu zamanların mahkûmiyet günleri olduğunu söyler. (s.113) Öte yandan, kitabın “Mektupları” bölümünde yer alan ve Mustafa Kayabek’in hapiste iken ailesine, yakın çevresine, Nejdet Sançar’a, Hüseyin Nihâl Atsız’a gönderdiği mektuplar ile aile ve dostluk bağlarını sıkı tutmaya çalıştığı görülür. Kayabek’in, mahkûmiyet günlerinde hastalanacak dereceye varacak kadar çok okuduğunu da bu satırlardan anlarız. Tâlihsiz bir şekilde hapis hayatı yaşayan Mustafa Kayabek’in, bu günlerini gerçekten verimli geçirmeye çalıştığı görülür. Dolayısıyla onun mahkûmiyetinin ardından dile getirdiği “Bu çileye ortak olmasam, ben Kayabek olmazdım.” (s.10) sözünün her açıdan ne kadar doğru olduğu anlaşılır.

Mustafa Kayabek’in kitaptan öğrendiğimiz önemli bir başka özelliği de Türk diline ne kadar vâkıf ve duyarlı olduğudur. Kitabın “Ekler” bölümünde yer alan, kendisi ile gerçekleştirilen bir söyleşide bu konudaki isyânını uzun uzadıya dile getirir. Kayabek, Türkçe hâlleri dururken dilimize yerleştirmeye çalıştırdığımız çeşitli yabancı sözcükleri ele alarak Türkçe’den neden uzaklaşmaya çalıştığımızı sorgular. Bu esnâda ve aslında söyleşinin genelinde kullandığı edebî dil, Kayabek’e saygı duymanın gerekçelerinden biridir. Söyleşide Kayabek’in düşünce dünyasına daha yakından bakmak ve Türkçülüğüne dâir fikirler elde etmek mümkündür. Kader arkadaşlarından merhum Hüseyin Nihâl Atsız ile tanışma serüveni de aynı söyleşinin dikkat çeken yönlerinden biridir.

Yaşamı boyunca yaptıklarıyla Türkçülük fikrinin tekâmülüne katkı sunan Mustafa Kayabek’in davasına olan sadâkati göz ardı edilmemesi gereken bir durumdur. Şeref madalyasını kazandığı, yani hapiste geçirdiği neredeyse bir yıllık zaman diliminde ilmî açıdan kendisini sürekli geliştirmeye çalışarak kalemi ve kitabı elden bırakmamıştır. O, memleketi Erzincan, Eğin’deki cezaevinde uzun süre tek başına yaşadığı mahkûmiyetin ardından devletine ve davasına karşı küskünlük duymamıştır. Düşüncelerini yüksek sesle haykırdığı gibi, kâğıtla kalemin aşkına da aracılık edenlerden olmuştur. Yazdığı şiirlerde onun edebî kişiliğini görmek mümkündür. Bu nedenle kitabın “Bibliyografya” bölümüne de mutlaka göz atılması gerektiğini düşünüyorum.

Kitabın son bölümünde Kayabek’in hayatından âdeta kesitler sunan bazı fotoğraflar mevcuttur. Hacmi pek geniş olmayan, ama muhteva bakımından dolu dolu olan eser rahatlıkla okunabilecek yapıdadır. Serkan Akgöz bu eseri ile Mustafa Kayabek hakkında dişe dokunur bilgiler edinmeyi sağlamıştır. Onun hakkında yapılacak bundan sonraki çalışmalar için muhakkak başvurulması gereken bir kaynak eser ortaya çıkararak fitili ateşlemiştir. Hülâsa, Türkçülük alanında önemli bir boşluğu dolduracağına inandığım bu çalışmadan faydalanılması gerektiğine inanıyorum.

[1] Bu bölümde Ahmet Bican Ercilasun, Yağmur Tunalı, Adil Yılmaz ve Kutlu Altay Kocaova’nın Kayabek hakkında yazdıklarına yer verilmiştir.

Serkan AKGÖZ, Bozkurt Yayınları, İstanbul, 1. Baskı, Şubat 2017, 152 Sayfa, ISBN: 978-605-83595-2-9

Yazar: Ömer KARABAYIR

5 2 kere oylandı
İçeriği Değerlendir