Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek, bir uzun hikaye; yaklaşık 110 sayfa. Eserin orijinal ismi “Deniz Boyloy Cortkon Ala Töböt”. Türkiye’de, bu kitabı basan yayınevlerinden birisi, kapakta, deniz kıyısında bekleyen bir köpek çizimi kullanmıştı. Tabiî ki bu çok komikti ve acıydı. Muhtemelen kapağı çizen kişi hikâyeyi okumamıştı bile, ama yayınevinin buna müsaade etmesi gülünçtü. Çünkü orada gerçekte bir köpek, Ala Köpek Dağı var. Uzaktan bakılınca bir köpeğe benzediği söylenen ve köyün hemen onun kıyısında bulunduğu bir tepe bu. Dolayısıyla denizden baktığınız zaman sanki o kıyıda büyükçe bir köpek sizi bekliyormuş, size yol gösteriyormuş gibi bir hava oluşturuyor.
Bu eserinin de bir yazılma hikâyesi var aslında. 1976-77 döneminde yazıyor Cengiz Aytmatov bunu. Sovyetler Birliği’nde ve bugünkü Rusya Federasyonu’nda Ohotsk Denizi kenarında Nihiv denilen bir halk yaşıyor. Nihivli bir yazar Vladimir Sangi, bir gün Aytmatov’u bir yemeğe davet eder. Yemek sırasında bir ördek gelir ve Sangi bu ördeğin Lura ördeği olduğunu ve onların inanışlarına göre, denize açılan ve yönünü bulamayan balıkçılara yön gösterdiğini, hatta kendisinin de yedi-sekiz yaşlarındayken akrabaları ile birlikte ilk defa balık avcılığı için açıldığını, siste kaybolduklarını ve sonra da işte bu ördeği gökyüzünde görüp hayatlarının kurtulduğunu anlatır. Büyük Aytmatov bu hikâyeyi hemen yakalamıştır. Sangi’den bunu kullanmak için müsaade ister. Vladimir Sangi’nin kendisi de bir yazar olmasına rağmen tebessüm eder ve der ki: “Bundan bir eser çıkmaz, istediğin gibi kullanabilirsin.” Sangi’nin bundan bir şey çıkmaz dediği hikâyeyi, Cengiz Aytmatov, Vladimir Sangi’ye ithaf ederek harika bir uzun hikâyeye çevirir. Hikâye yayımlandıktan sonra Sangi de “Zaten bunu yalnızca Cengiz yazabilirdi” der.
Peki, nedir konusu? Mitoloji ile harmanlanmış bir eserdir, öncelikle onu söyleyeyim. Kirisk adlı Nihivli bir çocuğun ilk defa denize açılmasını anlatan bir hikâyedir. Yaşlı bir denizci olan Orhan Ata, babası Emrayin ve babasının amcaoğlu Mılgın ile birlikte, bir sabah denize açılırlar. Tabiî ki burası soğuk bir deniz… Ohotsk Denizi, fokların da olduğu bir deniz ve yönlerini bulmaları çok kolay bir şey değil. Zaten basit bir kayıkla denize açılırlar. Hedefleri iki günlük bir seyahatin ardından karşılarına çıkacak üç tane küçük adaya uğramak ve fok avlayıp köylerine geri dönmektir.
Burada mitolojiden, halk inanışlarından epey örnek sunar Aytmatov. Yolculuk başlar. Her şey normaldir. İlk adaya uğrarlar ve orada büyükçe bir fok avlarlar. Yollarına devam ederlerken bir anda hava bozar, muazzam bir fırtına çıkar ve onlar batmamak için küçük kayıklarında ne varsa hepsini atmak zorunda kalırlar. Sadece az bir temiz su kalmıştır ellerinde. Sonrasında fırtına diner ama kesif bir sisin içerisinde kalırlar; hiçbir yeri görememektedirler. Nereye gittiklerini, nereden geldiklerini göremezler; yön merkezi saydıkları Ala Köpek Dağı’nın nerede kaldığını da bilmezler. Sonsuz ve karanlık bir denizin ortasındadırlar. Gökyüzünü göremedikleri için yıldızlara bakarak ya da bir kuş görerek yönlerini tayin edememektedirler. Görmek istedikleri şey olan, kendilerine açıldıkları zaman eşlik eden deniz kıyısındaki Ala Köpek Dağı’dır. Aytmatov onu görememek gerilimini çok iyi vermiştir.
Geçip gider diye ümit ettikleri sis bir türlü dağılmaz ve bu bekleyiş çok uzun sürer. En nihayetinde öykü, bir fedakârlık öyküsüne dönmeye başlar. Aytmatov’un ustaca anlatımı burada yine kendine yer edinir. Aslında Aytmatov bir bozkır yazarı, bozkır çocuğudur. Denizle, hele de soğuk denizler ile fazla alakası yoktur. Ama onun gözlem gücü, kaleminin kuvveti, kurgu başarısı; bunların hepsi bir araya geldiğinde, hikâyenin bizzat başından geçtiği bir yazarın bile yazamayacağı kadar başarılı bir eser ortaya çıkarır.
Aytmatov hemen her eserinde olduğu gibi burada da bazı semboller kullanmıştır. Onlardan birisi orijinal hikâyede olmamasına rağmen insan soyunun fedakârlığı ile alakalıdır. Burada yaşlı bir insan olan Orhan’ın ciddi bir fedakârlığı söz konusudur. Kendisi artık ömrünün sonlarına yaklaştığına inanmaktadır ve insan neslinin devamı, yeni kuşakların yaşaması için büyük bir fedakârlık yapacaktır. Azalan kaynaklardan kendisi istifade etmeme kararı verecektir. Burada da insanoğlunun soyunu devam ettirme çabasına vurgu yapılmaktadır. Kirisk küçük bir çocuktur ve hayatında ilk defa denize açılmıştır; belki de daha önce hiç yaşanmamış bir felaketle karşı karşıya gelir. Bu onun için bir trajediye dönüşebilir. Hem onun ruh sağlığını korumak hem de onu hayatına devam ettirebilmek için büyüklerin olağanüstü bir çabası vardır. Aytmatov çocuk ruhuna yine çok başarılı bir şekilde nüfuz edebilmiş; onun hayal dünyasını, hislerini fevkalade iyi verebilmiştir. Çocuk her yerde çocuktur, Beyaz Gemi’de ya da Ohotsk kıyısında olması bir şeyi değiştirmez!
Aytmatov, burada su motifini de çok iyi kullanır. Temiz su, içecek su… Bunu çok başarılı bir şekilde kullanır ve eserde belli bir gerilim seviyesi oluşturur. Sizi de ona dâhil eder. Her zaman olduğu gibi yine türkülerin, masalların, efsanelerin de harmanlandığı bir hikâyeye dönüştürür. Dediğim gibi, olayı bizzat yaşamış olan bir yazarın bile oluşturamayacağı bir hikâyeyi Cengiz Aytmatov, kendi ustalığıyla oluşturur. Bu anlamda Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek, Aytmatov’un kendisine hayli yabancı olan bir coğrafyayı bile ne kadar başarı ile anlattığını ortaya koyan bir eser olmuştur.
İyi bir uzun hikâye okumak isteyenler bu eseri bence çok seveceklerdir.
Cengiz AYTMATOV, Çev: Refik ÖZDEK, Ötüken Neşriyat, ISBN: 9786051557373
Yazar: Mehmet YILMAZ