Cengiz Aytmatov – Gün Olur Asra Bedel

Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi… Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı Özek uzar giderdi. Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi…

Gün Olur Asra Bedel Cengiz Aytmatov’un belki de en bilinen ve en çok sevilen ölümsüz eseri. İç içe geçmiş hikayelerle, kusursuz kurgusuyla ve harika üslubuyla tekrar tekrar okunmayı hak eden edebi eserlerden biri. Bir Kırgız Türk’ü olan Cengiz Aytmatov’un Sovyet deneyiminden izler taşıyan eser efsanelerden de besleniyor. Ve nihayetinde aslında tekbir şeye işaret ediyor. Bu ana temaya gelmeden önce eserin kurgusundan biraz bahsedelim: Eser Yedigey isimli bir demiryolu işçisinin yakın arkadaşı olan Kazangap’ın ölümü üzerine onun vasiyetini yerine getirmek üzere AnaBeyit mezarlığına doğru bir yolculuğa çıkmasını ve bu yolculuk esnasında neredeyse tüm yaşamının muhasebesini yapmasını konu ediniyor. Bu muhasebenin içinde kendi hayatı olduğu kadar karısı Ukubala ve çocuklarının, Kazangap ve onun eşi Bikey’in ve onların çocuklarının, Abutalip ile Zarife ve çocuklarının hikayesi de yer alıyor. Bu yolculuk kendi anıları içinde yürüdüğü bir yola dönüşüyor. Bildiği ve duyduğu her şeyi yeniden düşünüyor ve yaşıyor. Devesi Karanar ile olan anıları dinlediği destanlar, efsaneler hep dirilip yol boyunca eşlik ediyorlar Yedigey’e. Bu efsanelerden biri ve kurguya rengini vereni Nayman Ana Efsanesi. Bu efsane özetle bir vuruşma sırasında Juan Juanlarca esir edilen bir gencin mankurt edilmesini konu ediniyor. Mankurtlaştırma bir kimsenin saçları tıraş edildikten sonra kafasına taze deve geçirilmesi ile yapılan bir işkence. Bu işkenceden sağ kurtulanlar saçları çıkarken deve derisini delemediği için kafasının içine doğru büyüdüğünden her şeyi unutarak efendisine itaatkar köleler haline geliyorlar. Oğlunun mankurt olduğu haberini alan Nayman Ana adındaki kadın oğlunu arayıp buluyor. Ancak efendisinin söylediklerine inanan oğul annesini oklayarak öldürüyor. Nayman Ana’nın örtüsü ise bir kuş olup Nayman Ana’nın oğluna söylediklerini söyleyip uçmaya başlıyor. “Kim olduğunu hatırla. Babanın adı Dönenbay. Dönenbay. Dönenbay.” Bu kuşa da dönenbay kuşu adı veriliyor. İşte hikayenin şahdamarını bu efsane teşkil ediyor. Mankurt etme işkencesinden bahsederken öldürmenin bile bu işkence yanında insani bir eylem olduğuna dikkat çekiliyor. Bir insana yapılacak en kötü şey onun anılarına, şahsiyetine kast etmek, onları elinden almaktır deniliyor. Bu kurguya paralel olarak SSCB ve ABD’nin ortak uzay programı sırasında bulunan yeni bir gezegen ve yeni bir medeniyet ve buna karşı bu ülkelerin aldıkları tavır konu ediliyor.

Hikayenin büyük bir bölümünü oluşturan Yedigey’in anılarına dönecek olursak Cengiz Aytmatov’un Yedigey’in vicdan muhasebesi gibi göstererek anlattıklarının aslında bütün bir rejimle hesaplaşma olduğunu anlıyoruz. Bir gün içinde bir asrın muhasebesini yapıyor Yedigey’in anıları arasında gezinirken. Eserin adı da bu bağlamda ne kadar isabetli ve kıymetli olduğunu gösteriyor. Juan Juanlar Nayman Ana’nın oğlunu işkence ederek mankurtlaştırmışlardı. Türkistan coğrafyasında yaşayan insanların tümünün kaderinin bu zavallı oğuldan farklı olduğunu iddia edebilir miyiz? Olmayacağını Cengiz Aytmatov çok güzel bir dille anlatıyor. Kazangap’ın oğlu Sabitcan’ın mankurtluğu Yedigey’in en son dayanamayıp ona “Mankurtsun sen” diyerek hakaret etmesi ile de ortaya çıkıyor. O idrakini komünist partinin kararlarına teslim etmiş, itaatkar bir kamu görevlisi olarak tam bir mankurt tiplemesine yaraşır davranıyor. Hiçbir şeyi sorgulamıyor. Yedigey ve Kazangap ara ara kendilerine bazı sorular sorsalar da tam manasıyla hür değiller. Pek çok şey onlara da unutturulmuş. Hala hatırladıklarını yaşatmak istiyorlar ama orada da karşılarına beklemedikleri engeller çıkıyor. Kazangap defnedilirken Tanrı’ya dua ediyorlar hep beraber aslında cenaze namazı kılmaya çalışıyorlar bir nevi. Ancak Yedigey bunun ayakta yapıldığından ve birkaç duadan başka bir şey bilmiyor. Diğerleri onun bildiklerinden de habersizler. Tarihlerine, anılarına, inançlarına kast edilmiş bu insanlar anasına ok atan evlat kadar habersizler kendi hallerinden. Tanrı’nın varlığı bile unutturulmuş onlara. Yedigey bir ara Abutalip ve ailesini de hatırlıyor. Cephede savaşırken esir düşen Abutalip savaştan sonra yurda tekrar döndüğünde esir düştüğü için hoş kaşılanmıyor. Çünkü esir düşenlerin kendini öldürmesi emrine uymamıştır. Bu yüzden kendine ancak Sarı- Özek Bozkırındaki bu istasyonda iş bulabiliyor. Aslında öğretmen olan Abutalip zorlu yaşam koşullarıyla mücadele ederken bir yandan da hem kendi çocuklarının hem de Yedigey’in çocuklarının eğitimiyle ilgileniyor. Gündüzleri çalışıp geceleri lamba ışığında anılarını, Kazangap ve Yedigey’den dinlediği efsaneleri ve Bikey’den duyduğu türküleri yazıyor. Ancak onun bu hareketi suç olarak niteleniyor. Parti görevlilerince tutuklanıp götürülen Abutalip’in ölüm haberi geliyor. Onun nasıl öldüğü ve başından geçenler ise o dönemde basılmasına izin verilmediği için romandan çıkartılmış ancak daha sonra Cengiz Han’a Küsen Bulut adıyla müstakil bir roman olarak basılıyor. Burada ciddi bir fikir ve vicdan hürriyeti ve hatta ifade hürriyeti meselesi ile karşılaşıyoruz.

Eser bittiğinde anlıyoruz ki tüm kurgu mankurt metaforu etrafında dönmüştür. Araya çeşitli olaylar, aşk hikayeleri, kalp kırıklıkları, develer ve çöller giriyor. Ama bunlar hikayenin bütünlüğü içinde eriyip gidiyor. Herkes hayatında en az bir kez olsun Cengiz Aytmatov’un su gibi berrak bu hikayesini okumalı. Çünkü bu hikayede içimize işleyecek, kendimizi bulacağımız ve asla unutamayacağımız pek çok şey var.

Cengiz Aytmatov, Çev: Refik Özdek, Ötüken Yayınları, İstanbul, Kasım 2016, 413 Sayfa, ISBN: 978-975-437-053-9

Yazar: Semanur ULU

3.3 3 kere oylandı
İçeriği Değerlendir