İkbal Kıraathanesi varmış bir zamanlar. Hani kitaplardan okuruz da derin bir “Ah!” çekeriz, hançeremizi yırtarcasına. Zaman makinası hayal eder belki de çoğumuz; bizi yüz yıl önceye götürse de Yahya Kemal’in, Yakup Kadri’nin, Hamdullah Suphi’nin, Ziya Gökalp’in ve o devirde yaşamış hemen bütün üstatların sık sık uğrayıp kahve içtiği mekânın havasını koklasak… Fincanların derinliğinde kaybolup, sözlerin ağırlığında cümbüş eylesek…
Edebiyatın, fikriyatın ve hissiyatın sağanak sağanak yağdığı yıllar… Hem de savaşın, yoksulluğun, salgın hastalığın sağanak sağanak yağdığı yıllara inat… Sanatın sanat olduğu; edebiyatçının, kaleminin gücü nispetinde değer gördüğü yıllar… Hatta sanatı, sanatla tahlil edebilmenin adabı…
Hayallerimizde de olsa alır götürür bizi münevver kalemlerin, fazilet dolu kıraathane sohbetleri. Açızdır kitap sohbetlerine. Yavrusunu kaybetmiş anne misali kıvranır dururuz kitap konuşacak bir kişi bulabilmek için. Fakat estetik kaygımız hor görülür; izahata muhtaç her konu görmezden gelinir. Susarız yine de… Susarız ve kitap konuşacak birini aramaya devam ederiz. Manivelaya sıkıştırılmıştır ruhumuz… Sürekli ihtar alırız en yakınlarımızdan. Sanırız ki sokaklar bomboş, sanırız ki şuursuz yığınlar üstümüze gelir fütursuzca…
İşte yine kurtuluş kitaplarladır. Milli ve manevi terbiye zuhur etmiştir bedenimize, hükmetmiştir davranışlarımıza. Yine kitaplarla taçlandırırız yalnızlığımızı. Meziyet eve kapanmakta değil elbet, bunu da iyi biliriz. Kitap dostları olarak gözümüz hep sağda soldadır. Belki bir ümit… Deruni bir muhasebe, mücadele ve terbiye gönüllüsü bulmak…
Deterjan pazarlıyor gibi kitap pazarlayan sisteme inat, doğru kişiyle ve doğru istikametle karşılaşmak… İftihar tablosu bir aksiyonu yakalayabilmek… Dilin, bir milletinin hem kılıcı hem kalkanı olduğunu idrak eden, bu uğurda basiretli ve istikrarlı bir şekilde mücadeleye azmetmiş yazarları tanıyabilmek…
İkbal Kıraathanesi’nden yaklaşık yüz yıl ileriye, yani günümüze gelmek lazım. Türkav Gaziantep Şubesi’nde seksen yedi hafta önce başlattığı “Okuduğumuz Kitapları Anlatıyoruz” etkinliğinin mimarı Oğuzhan Saygılı… Başlattığı okuma ve anlatma etkinliği şu an ülkenin altmış muhtelif yerine dağılmıştır ve her geçen gün okuma grubu sayısı hızla artamaya devam etmektedir. Edebiyat ve fikriyat sohbetleri, hediye kitap kampanyaları, yazar ve şair davetleri ile imza günleri, her geçen gün artan müdavimleriyle belki de yüz yıl sonra günümüzün İkbal Kıraathanesi’ni inşa etmiştir. Kısır, dar ve verimsiz topraklar nizamı kurmaya tekrar yemin etmişler, yurdun dört bir yanında yakılan küçük çoban ateşleri “cehalete taarruza” kararlılıklarını bildirmişlerdir.
Her ay yaklaşık sekiz yüz yeni kitabın yayımlandığı ülkemizde doğru kitabı, doğru şairi, doğru yazarı bulmak; en az nitelikli okuyucu bulmak kadar zor hale gelmiştir. Bu sebepten kitap dostlarının birbirlerine refakat etmesi elzemdir. İlla ki gün gelecek kalbur, yazar ile yazıcıyı ayıracaktır. Tenkit yazılarının da fazla takip edilmediği aşikârdır.
Bu konuda yol gösteren bir ışık olması kaygısıyla Oğuzhan Saygılı, “Kitaplarla Söyleşi-1” kitabını Şubat ayında yayımlamıştır. Kırk kitabın tahlilinden oluşan “Kitaplarla Söyleşi 1” görülen lüzum üzerine kaleme alınmış bir eserdir.
Kitap dört ana bölümden oluşmaktadır. Yazar ve şairler toplumun delileridir, hatta kendi elleriyle kendi yaşamlarını zehir edenlerdir. Çünkü toplumun dertleriyle hemhal olmak ıstırap verir onlara. Çoğunluğun görmediği detaylardadır yazarların ve şairlerin bakışları. “Kitaplarla Söyleşi-1” bu yönüyle incelenmelidir.
Yazar ve şairlerin görebildiği; çoğunluğun göremediği detaylar kitabın dört ana başlığını oluşturmuştur. Bu başlıklar sırayla, “Başarı Hikâyeleri “ : (16 kitap), “Batının Gözüyle” : (9 kitap), “Osmanlı Çökerken” : (12 kitap), “Dost Acı Söyler” : (3 Kitap)
Ana başlıklara bakıldığında, bu minvalde yazılan eserlerin günümüz toplumuna nasıl yön vereceği gerçeği yadsınamaz. Zira başarıya mesafeli, batıyı tanımayan, Osmanlı’nın yıkılış hikâyesine hâkim olmayan ve bizimle ilgili yabancıların düşüncelerini önemsemeyen her fert sloganlar tarafından yönetilmeye mahkûmdur.
Esere dâhil edilen kırk kitap incelendiğinde belki de bu kitapların ve yazarların çoğu ile yeni tanışacak okuyucu. Hani şu deterjan pazarlıyor gibi kitap pazarlayan sisteme inat…
Kitaplar hülasa edilirken çapraz okuma yapıldığı görülmektedir. Çünkü işlenen konu ile ilgili başka başka kitap ve yazar isimlerine göze çarpmaktadır. Yani kırk kitap tahlilinin yanı sıra onlarca kitap da okuyucunun ilgisine sunulmuştur.
Başarı Hikâyeleri Bölümü’nde tahlili yapılan on altı kitapta, tırnaklarıyla kazıyarak zirveye çıkmış; ilim adamı, sporcu, sanayici, mucit vs. kişilerin hayat hikâyeleri yer almaktadır. Dünya, insanın büyüklüğü oranında küçüktür. Kendini aciz gören genç kuşaklara örnek olması açısından başaran insanların hangi vasıtaları kullandıkları hemen her kitap tahlilinde okuyucuya sunulmuştur. Ezelden aldığı güçle ebede iltica etmek isteyen her birey bu bölümde mevcut olan kitap tahlillerine göz atarak, okuyabileceği biyografik eserlerin listesini oluşturabilir. Örneğin; Halil İnalcık, Orhan Koloğlu, Edison, Nuri Demirağ ve diğerleri…
“Medar-ı İftihar Tarihçimiz: Halil İnalcık” başlıklı yazıda (S.19) “Tarihçilerin Kutbu: Halil İnalcık” isimli kitap[1] hülasa edilmiş olup; Halil İnalcık hakkında tecessüs oluşturacak bilgiler paylaşılmış, kitap hakkında yorumlar yapılmış ve her tahlil sonunda olduğu gibi genel bir değerlendirme ile sonlandırılmıştır. Halil İnalcık Hocanın, dünyada akademik kariyerinin yükselmesine ve otorite haline gelmesine rağmen 1973’te yazdığı bir kitabın yedi dile çevrildikten sonra 2003’te Türkiye’de yayımlandığını öğreniyoruz.
“Elektrik Çağının Mucidi: Edison” başlıklı yazıda ise[2](S.81) baştan sona bir bilim adamının verdiği mücadeleyle ve ihtilalci yapısıyla doludur. Yani, okula kızıp on iki yaşında öğrencilik yaşamının sonlandıran biri için ne denilebilir başka ki…
Batının Gözüyle Bölümü’nde yer alan dokuz kitaba baktığımızda seyyahların, batılı yazarların ve karikatüristlerin değişik yüzyıllarda Türk coğrafyasına nasıl baktığı ile ilgili ilginç bilgilere ulaşabiliyoruz. Tarih şuuru, milli ve manevi terbiye kaygısı taşıyan; hikmetle yoğrulmuş her zeka, elin bizim hakkımızda ki düşüncelerine kayıtsız kalmamalıdır. Zira menfi ve müspet her görüş, kendimizi anlamamız için bize şiar olacaktır.
Örneğin; Bir İngiliz subayın anılarını içeren kitap tahlilinde[3] (S.117) ecdadın Plevne Savaşı’nda ki durumunu merak edeceksiniz. Zira subayın şu sözü dahi zerrenin bütün hakkında malumat vermesi kabilinde mühimdir. “Manzara, içinde tarihin bir parçası eritilen, örse vurulan, şekil verilen bir fırını andırıyordu.” veya “Avrupa Karikatürlerinde 2.Abdulhamit ve Osmanlı İmajı” isimli kitabın değerlendirilmesinde[4] önünüze bir karikatür kitap tahlili çıkacak, mağrur Avrupa’nın bizim hakkımızda neler düşündüğünü öğreneceksiniz. Oğuzhan Saygılı, birçok karikatürün öngörüsünün ilerleyen yıllarda gerçekleştiğini belirterek; sanatçının görebilme, hissedebilme yeteneğini de vurgulamış, yiğidin hakkını yiğide vermiştir. (S.146)
Üçüncü bölüm, Osmanlı Çökerken başlığıyla sunulmuştur. Bu bölümde yer alan on iki kitap yerli ve yabancı gözüyle imparatorluğun son yılları hakkında nelerin yazıldıklarıyla ilgilidir. O yıllarda ki vaziyetin tespiti açısından karşıt görüşlerin de yer aldığı şekilde seçilmiş kitaplar; tarih şuurunun önemini kavramış okuyuculara rehber olacaktır. Örneğin; “Trablusgarp Cephesi Hatıraları” kitabından[5] alınan alıntı her şeyi özetler niteliktedir. “İstiklal için savaşan ve düşünülmeyen mezalime ve mahrumiyetlere katlanan bir milletin çocuklarının bu seslerini ve hıçkırıklarını hiç unutamam.”(S.218)
Dördüncü ve son bölümde ise Dost Acı Söyler denilerek tahlili yapılan üç kitabın içeriği verilmiştir aslında. Türk dostu, Tatar edebiyatının zirve ismi Fatih Kerimi 1800’lü yıların sonu ve 1900’lü yıların başında çeşitli nedenlerle Avrupa, İstanbul ve Kırım’ı dolaşmış; gözlemlediği içtimai, ahlaki, siyasi, iktisadi, edebi sorunları yazmıştır. Bu bölümdeki üç eser bu seyahatlerinde aldığı notlardan derlenmiştir. Özellikle o yılların İstanbul’u hakkında yazdıkları insanı hayrete bırakacak türdendir. Fakat o yıllarda, neden o hallere düştüğümüzün de özetidir vesselam. Örneğin; Kerimi’nin İstanbul esnafı hakkında yazdıkları [6] : Piyasayı bilmeyenden üç kat fiyat istiyorlar. Ne kadar pazarlık edersen o kadar düşürüyorlar. Bilmiyorsan malın mutlaka sahtesini veriyorlar. Yağ alıyorsun katkılı oluyor, süt alıyorsun yarısı süt çıkıyor.” (S.258) Ayrıca alıntı yapılan bazı cümlelerden anlaşılacağı üzere Kerimi, Müslüman ve Türk coğrafyasındaki yozlaşmadan oldukça rahatsızdır.
“Kitaplarla Söyleşi-1” kitabında bulunan bazı tahlillerden altısına bu yazıda yer verildi ama geriye kalan otuz dört kitap da en az bu kitaplar kadar derin, farklı ve zaman ayırmaya değer niteliktedir. Kitap denizinde boğulmamak için dil, tarih, mukaddesat ve mukadderat kaygısı olan kitap dostlarının sesine kulak vermek şu ortamda takip edilecek en isabetli yoldur. Artık yarım ağız söylemlerin bırakılıp güç birliği etme zamanı gelmiştir. Bu sebepten emaneti ehil kalemlere verme zorunluluğu doğmuştur.
“Kitaplarla Söyleşi-1” tarzında yayımlanan kitap çeşitliliğinin artmasıyla okuyucu dayatılanı değil, tercih ettiğini okuma özgürlüğüne sahip olacaktır. Bu şekilde okur sayısının da artması amaçlanmaktadır. Zira birçok okur adayının bu işe başlamadan heveslerinin sönmesi kendilerine uygun kitapla karşılaşmamasından kaynaklanmaktadır.
Ulvi her mevzu başarıya ulaşmakla mükelleftir. Kitaplarla dertleşebilen ve dertlerini yine kağıda dökebilen insanlar gün gelecek menzile mukaddes bayraklarını dikeceklerdir. Bahar gelecektir elbet bir gün… Kim bilir? Belki de gün gelecek, gelincik yaprakları kitap sayfalarına dönüşecek baharın fısıltılarıyla güzel ülkemizin semalarında uçuşacaklar. Kim bilir? Belki de gün gelecek, her köşe başında bir İkbal Kıraathanesi ile karşılaşacağız.
[1] Bahsedilen kitap (Emine Çaykara, Tarihçilerin Kutbu: Halil İnalcık, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları)
[2] Bahsedilen kitap (Gene Adair, Tercüme: A. Sinem Çağlayan Tokur, Elektrik Çağının Mucidi: Thomas Alva Edison, TÜBİTAK Yayınları)
[3] Bahsedilen kitap (Yüzbaşı Von Herbet, Mütercim: Nurettin Artam, İngiliz Subayının Anıları: Plevne Meydan Muharebesi, İstanbul Kastaş Yayınları)
[4] Necmettin Alkan, Avrupa Karikatürlerinde 2.Abdulhamit ve Osmanlı İmajı, Selis Kitapları
[5] Bahsedilen kitap (Yayına hazırlayan: Yusuf Gedikli, Trablusgarp Cephesi Hatıraları, Bilgeoğuz Yayınları)
[6] Bahsedilen kitap Yayına Hazırlayan: Fazıl Gökçek, Tataristanlı Bir Gazetecinin Gözlemleri: Fatih Kerimi, Çağrı Yayınları
Oğuzhan SAYGILI, İstanbul, İlgi Kültür Sanat Yayınları, 2017, 272 Sayfa, ISBN:978-605-549-777-58
Yazar: Kürşat YOZCU