Michael Löwy – Marksizm ve Din

Michael Löwy, Musevi asıllı 1938’de Brezilya’da doğmuş ve 1961’de Fransa vatandaşlığına geçmiş bir sosyal bilimci, akademisyen ve Marksist düşünürdür. Onu Ortodoks marksistlerden ayıran en önemli özellik Kurtuluş Teolojisi üzerinden yaptığı çıkarımlar ile marksizm ve din ilişkisine farklı bir pencereden bakmayı başarmasıdır. Löwy, Kurtuluş Teolojisi Meydan Okuyor alt başlıklı Marksizm ve Din adlı eserinde öncelikle ortodoks marksizmin din hakkındaki düşünceleri üzerinde duruyor ve Marx, Engels, Rosa Luxemburg, Gramsci, Kautsky, Lenin gibi isimlerin din hakkındaki görüşlerine yer veriyor. Marksizm ve din ilişkisinde en bilinen görüş olan Marx’ın ünlü benzetmesi dinin halkın afyonu olduğunu söylüyordu. Marx bu benzetmesinden ötürü dini meşrulaştırdığı gerekçesiyle de marksistlerce eleştirilmiştir. Çünkü bu benzetmede ifadesini bulan analiz tam anlamıyla diyalektiktir. Din bir yandan var olan dünyayı haklı göstermek diğer yandan da onu protesto etmek gibi çelişkili bir kimliğe sahiptir bu analize göre. (s.24) Löwy bu düşüncelere kısaca değindikten sonra kurtuluş teolojisinin kökenleri ve gelişimini ardından da farklı Latin Amerika ülkelerindeki deneyimleri anlatıyor. Bu ülkeler: Brezilya, Nikaragua ve El Salvador. Kitaptaki bilgiler ışığında kurtuluş teolojisinin kısa bir tarifini yapmak gerekirse: Kurtuluş teolojisi 1960’larda Latin Amerika’da ortaya çıkan sosyal ve politik bir harekettir. Bu hareket papazlar, tarikat cemaatleri ve başpapazlar gibi kilisenin önemli kesimlerini Katolik Eylem, Hıristiyan Üniversite Gençliği, Hıristiyan İşçi Gençlik gibi gönüllü kuruluşları, papazlığın çeşitli alanlarını ve çoğunlukla yoksullardan oluşan kilise taban cemaatlerini kapsıyordu. (s.41) Kurtuluş Teolojisinin kıtadaki önemli temsilcilerine değinecek olursak Gustavo Gutierrez, Hugo Assman, Leonardo Boff, Jon Sobrino’yu bu isimler arasında sayabiliriz. Latin Amerika kıtası yapısı gereği çok farklı unsurları aynı anda bir arada bulundurmaktadır bu nedenle orada ortaya çıkan bir sosyal, politik hareketin de tek bir tanımı olduğunu söylemek imkansızdır. Hareketin fikir babalarından Brezilyalı Fransisken Leonardo Boff’a göre tüm bu farklı yaklaşımlar arasında ortak olan şey hareketin kalkış noktasının sefaletin gerçekliği ve tek amacının da ezilenlerin kurtuluşu olmasıdır.[1] Yine de kurtuluş teolojisinin tanımlayıcı birkaç ortak özelliğinden söz edilebilir. Kurtuluş teolojisi Marksist kavramlardan besleniyordu ve kurtuluş teologları İncil’i bu kavramları merkeze alarak yeniden yorumluyorlardı. Bu hareket İncil’i yoksullar lehine yeniden yorumlayarak, toplumsal eşitsizlikleri çözümlerken Marksizm’den yararlanarak alışılagelmiş Kilise pratikleri ve söylemlerinin dışında oldukça radikal bir pozisyonu savunuyordu.(s.10) İncil okurken exodus (çıkış) adı verilen ve Musa’nın Mısır’dan ayrılmasını konu edinen bölüme vurgu yapıyorlardı. Bunun salt bir zorunluluk ya da dini bir eylem olmadığını aynı zamanda politik olduğunu söylüyorlardı. Dini ve siyasal referansları beraber içeren bu hareketin hedefinde toplumsal yapı bulunuyordu. Toplumsal yapıyı eleştirmekle kalmayıp ona hakim olan eşitsizliği ve adaletsizliği ortadan kaldırmak için bir mobilizasyon çağrısı yapıyor ve hatta bu söylemleri üreten din adamları bizzat silahlanıp devrimci mücadeleye katılıyorlardı. Burada Marksizm’den gelen “praxis” etkisi açıkça göze çarpar. Kurtuluş teolojisinde Marksizmin bu önemli rolünün çıkış noktasına baktığımızda yoksulluğun nedenlerini, kapitalizmin çelişkilerini ve sınıf mücadelesinin biçimlerini anlamak için Marksist yöntemlere başvurulduğunu görüyoruz. (s.43) Kıtanın toplumsal ihtiyaçlarına cevap veren Marksizm iki kaynaktan besleniyordu bunlar Küba Devrimi ve bağımlılık teorisi idi. Bu perspektifte de kapitalizm kurumsal bir günah gibi imlenerek şiddetli bir manevi ve toplumsal suçlamaya mahkum ediliyordu. Kurtuluş teolojisinin bir diğer tanımlayıcı ögesi açıkça yoksulların tarafını tutmadır. Bunu da Hz. İsa’nın yoksulluğuna atıfla meşrulaştırıyorlardı. Böylesi bir hareketin ortaya çıkması kolay olmadı. Michael Löwy eserin kurtuluş teolojisinin kökenleri ve gelişimi bölümünde bunun üzerinde durur. Öncelikle kilise içinde yaşanan değişikliklerin kurtuluş teolojisine zemin hazırladığından söz eder ardından marksizmin hrıistiyanlığa bakış açısının dönüşmesini sağlayan politik ve toplumsal olaylardan ayrıntılı olarak söz eder. Bu noktada Löwy’nin seçtiği ülkeler çarpıcı örneklerdir. Rahiplerin cübbelerini çıkarıp gerilla giysileri giymelerini, ellerine silah alıp bilfiil çatışmalarını, bir işçinin boynunda haçla polislere Molotof kokteyli atmasını içeren bir siyasal, toplumsal hareketin devrimlerle sonuçlandığı ülkelerden örnekler verir. 1979’da Nikaragua’da ayaklanma Sandinistlerin zaferi ile sonuçlandığında sandinistlerin devrimin sac ayaklarından olan Hıristiyanlara iltifat etmesi Vatikan’ı da rahatsız etmişti. Nihayetinde Löwy’nin vardığı sonuç: 1960-1980 arasında yaşanan deneyimlerin Hıristiyanların marksizme karşı bakış açılarında yoksulluktan kaynaklı bir dönüşüme neden olduğu ve aynı şekilde marksizmin de dine karşı direncinin bir ölçüde kırıldığıdır. Nitekim eserin tamamından çıkarılacak sonuç şudur ki: Latin Amerika’da gerçekleşecek bir Marksist devrim ya Hıristiyanlarla beraber olacak ya da hiç olmayacaktır.

[1] Hüseyin Ahsen Akdal, Kurtuluş Teolojisi Hareketinin Düşünsel ve Toplumsal Kaynakları, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, (Tez Danışmanı: Yrd. Doç. Dr. Cem Doğan Yaşat),(Mimar Sinan ve Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, sosyoloji anabilim Dalı, Genel Sosyoloji ve Metodoloji), İstanbul, 2014, s. 11

Michael Löwy, Çev. İrfan Cüre, Belge Yayınları, 1996, 160 Sayfa, ISBN 975-344-115-0

Yazar: Semanur ULU

0 0 kere oylandı
İçeriği Değerlendir