Selahattin Öztürk

Ahmet Şahin: Merhabalar efendim, kısaca sizleri tanıyabilir miyiz?


Selahattin Öztürk: 1964 Yozgat doğumluyum, İstanbul Üniversitesi Kütüphanecilik ( şimdiki adıyla Bilgi ve Belge Yönetimi) Bölümü’nü bitirdim. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi’nde (İSAM) 25 yıl çalıştıktan sonra bir dönem özel sektörde kütüphanelerde sayısallaştırma projelerinde firma adına koordinatörlük yaptım. 2017-2023 yıllar arasında Zeytinburnu Belediyesi Kütüphaneler Koordinatörlüğü yaptıktan sonra 2023 Eylül ayı itibarıyla memleketim Yozgat’a dönüş yaptım. Zeytinburnu Belediyesi Kütüphane Hizmetleri Cumhurbaşkanımız tarafından Millet Kıraathaneleri projesine örnek model olarak gösterilmiş, sonrasında pek çok belediye tarafından büyük çoğunluğu nitelikli kütüphaneler hizmete açılmıştır. Yozgat’a dönüş sırasından 38 yıl süren meslek hayıtım boyunca biriktirdiğim 550 Koli kitap ve dergiyi de hemşerilerimin faydalanabilmesi amacıyla getirerek ikamet ettiğim evde hizmete açtım. Gelen misafirlerime ödünç kitap veriyorum. Süreli yayınlar koleksiyonum içinde yer alan 4.000 başlıktan fazla gazete, dergi, bülten, almanak, yıllık ve fanzinin 1. sayılarını Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü işbirliğiyle Selahattin Öztürk Türkiye Süreli Yayınlar Müzesi olarak hizmete açma hazırlıklarımız devam ediyor. İSAM Kütüphanesi’nde çalışırken, İSAM Bülteni yayın kurulu üyeliği, İçerik dergisi editörlüğü yanında, Yozgat’a gelince burada çıkarılmakta olan Çâre isimli mevsimlik dergi ekibi tarafından yayın kurulu üyeliğine davet edildim. Ayrıca akademik ABİAD (Avrasya Bilgi Bilimi Araştırmaları Dergisi) Yayın Kurulu üyeliği ile Kütüphanecilik alanına yönelik edebiyat kültür dergisi olan BENGÜTAŞ dergilerinin yayın sürecine katkı vermekteyim.

Basılı iki kitabım, çoğu süreli yayın odaklı olmak üzere çeşitli dergilerde makalelerimle, kitap bölümü yazılarım bulunmaktadır. Çalışmalarım; Çare, Simurg Kitap Kokusu, Sebilürreşad, Bengütaş, Türk Kütüphaneciliği, Bilgi Dünyası, Yitiksöz dergilerinde yayımlanmış yayımlanmaya da devam etmektedir. Belediye Kütüphaneler Derneği Kurucu Başkanı, Avrasya Kütüphaneciler Vakfı ile YOMED Yozgat Musiki ve Edebiyat Derneği Yönetim Kurulu üyesiyim.

Ahmet Şahin: Türkiye’de basın tarihi çalışmaları açısından süreli yayın koleksiyonculuğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?


Selahattin Öztürk:
Yayına dönüştürülebilen her süreli yayın koleksiyonu basın tarihine bir katkıdır. Koleksiyonun türü ne olursa olsun erişilebilirliği ölçüsünde katkı sunar. Koleksiyonerler tarafından oluşturulan paylaşım sayfalarında denk geldiğimiz bir husus var ki, sayfada yüzlerce fotoğraf paylaşılıyor, altında dergi adı ve sayısını yazıp geçiyorlar. Oysa o yazılan bilgi üç beş dergi dışında zaten kapakta yer almaktadır. Bu bir bilgilendirme paylaşımından öte bende de var mesabesinde bir paylaşım olarak karşımıza çıkmaktadır. İkinci husus ise sayfaya konan yayınların ilk sayı dışında ki bilgi notuyla derginin o sayı kadar çıkarıldığı belirtilmekte olmasına rağmen başka sayılarının varlığı dikkate alınmamaktadır.

Ahmet Şahin: Koleksiyonculuğunuzun akademik tarih yazımına katkı sağladığını düşünüyor musunuz? Özellikle hangi dönem veya türdeki süreli yayınlar sizce daha fazla çalışılmalı?


Selahattin Öztürk: Sorunuza koleksiyonumda bulunan yayınlardan hazırladığım birkaç makalemin künyesini ve hazırladığım sergi başlıklarıyla cevap vereyim;

  1. İstanbul İçin Yayımlanmış Süreli Yayınlar Bibliyografyası
  2. Osmanlıca Eğitim, Çocuk ve gençlere yönelik Süreli yayınlar bibliyografyası
  3. Osmanlıca Askeri Süreli Yayınlar Bibliyografyası
  4. Tek Sayı Yayımlanan Süreli Yayınlar Bibliyografyası
  5. İstanbul Kütüphanelerinde Bulunmayan Bazı Arap Harfli Süreli Yayınlar
  6.  Belediyeler Tarafından Yayımlanan Süreli Yayınlar: İstanbul Belediyeleri
  7.  Süreli Yayınlarda Özel Sayı ve Dosya Konusu olarak Çanakkale ve Mehmet Akif Âkif Ersoy

Bu yayınlar dışında:

  1. Manifestolarıyla Dergiler
  2. Dergilerde Çanakkale,
  3. Edebiyat Dergileri,
  4. Ankara’da Yayımlanan Süreli Yayınlar,
  5. Çocuk Dergileri (Gaziantep, Sirkeci Dergi Fuarı ve Kırıkkale Üniversitesi Çocuk Kongresi olmak üzere 3 kez sergilemesi yapıldı),
  6. Kütüphanecilik Süreli Yayınları,
  7. Osmanlı’dan Günümüze Mizah Dergileri

Başlıklı sergiler şahsi arşivimde yer alan süreli yayınlardan hazırlanmıştır.

Ahmet Şahin: Koleksiyonculuğa başlama süreciniz nasıl gelişti? İlk topladığınız süreli yayın hangisiydi? Nasıl tanımlarsınız?


Selahattin Öztürk: İlk başlangıçta olduğu gibi şimdide koleksiyoner tanımına karşı bir düşüncem vardır. Benim ilk sayıları toplamada iki maksadım vardı. Birincisi mesleğimi sürdürürken yayının ilk çıkış tarihinin tespiti sırasında karşılaştığımız zorluklara çözüm bulmak, ikinci olarak, ütopik bir düşünce olsa da Türkiye’nin Süreli Yayınlar Kataloğu ’nu hazırlamaktı. Birikimi sırasında tür ve dil ayırımı yapmadan sadece Türkiye sınırları içerisinde basılmış olmasını tek şart olarak belirlemiştim. Bu süreçte ilk elde ettiğim süreli yayınım Enderun Kitabevi tarafından yayımlanan (Şu anda İSAM tarafından yayımı sürdürülmektedir) Osmanlı Araştırmaları dergisidir. Başka yayınlar almak için gittiğim zaman merhum İsmail Özdoğan ağabey tarafından al bu senin kısmetinmiş diyerek hediye edilmişti.

Ahmet Şahin: Yozgat’ta Fuat Oktay İl Halk Kütüphanesi ve Kültür Merkezi içerisinde Süreli Yayınlar hakkında bir projeniz var. Koleksiyonunuzun gelecek nesillere aktarılması ve akademik dünyada kullanılabilmesi için nasıl bir planınız var? Bu konular hakkında bilgi verir misiniz?

Selahattin Öztürk: Bazı plan ve hayallerin gerçekleşmesi doğru vakitte ve doğru kişilerle buluşmadan geçiyor. Düşüncemi açtığım İl Kültür Müdürü Sayın Hüseyin Çiftçi ve Kültür Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürü Sayın Taner Beyoğlu beylerin düşünceme olumlu bakmalarıyla başlayan bir süreçtir. Yeni binanın inşaat süreci devam etmekte olup düzenleme ile alakalı planlamalarımız devam etmektedir. Ayrılacak mekâna bağlı olarak sergileme düzeni belirlenecek olup aynı zamanda yayınların dijital kopyalarının interaktif olarak ziyaretçi ve araştırmacılarla buluşturulması hedeflenmektedir.

Ahmet Şahin: Özel Sayılar ve Özel Sayı Yayımlayan Süreli Yayınlar Bibliyografyası (1928-2008) adlı bir çalışmanız mevcut. Kitabın içeriği konusunda neler söylersiniz? Neden böyle bir eser kaleme aldınız? Kaleme alma sırasındaki çalışma prensibiniz nasıldı? Hangi zorluklarla karşılaştınız?


Selahattin Öztürk:
Öncelikle bu eseri akademi için hazırlamaya başladım. Zira İSAM Kütüphanesi’nden Yüksek Lisans ve üzeri akademisyenler ile akademi dışı araştırmacı ve yazarlar yararlanabilmekteydi. Tez konusu arayışında olan Yüksek Lisans ve Doktora öğrencilerinin sonuçsuz kalan araştırmalarına destek olur ümidiyle başladım. İSAM Kütüphanesi Süreli Yayınlar Servis sorumlusu olmam çalışmamı kolaylaştırdı. 800’den fazla başlık süreli yayını takip ettiğimiz için posta öncelikle benim masaya geliyor ve onların kayıt işleri için tasniflerken gerekli notları alarak başladığım bir süreç oldu. Basılı nüshasını gördüğüm özel sayı ve dosya konulu dergileri sayfa ve makale sayılarını vererek kayda aldım. Kaynaklarda geçen ancak göremediğim bazı özel sayıları da bibliyografyaya kattım. Fakat bu sayıların künye sonuna (Görülemeyen özel sayı) notu düştüm.

Yaşadığım zorluklar eseri hazırlarken olmadı. Yaklaşık 6,5 yıl süren hazırlık süreci sonunda eseri bastırmak için 2,5 yıl süren bir mücadele sürecim oldu. Eseri basım için görüştüğüm kurum ve yayıncılar olaya ticari boyut ve alıcı/satış noktasından yaklaşmışlardı. Tesadüf diye tabir edeceğim bir şekilde fotokopi nüshasıyla yine yayıncı aramak üzere gittiğim Taksim’de İBB Atatürk Kitaplığı’na yolumun düşmesiyle yayının talihsizliği de sona erdi. Kütüphane Müzeler Müdürü Sayın Ramazan Minder’e yaptığım teklif bir saat sonrası olumlu dönüşle baskı sürecine girdi.

Ahmet Şahin: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde süreli yayınların içeriğinde ve dilinde yaşanan değişimleri koleksiyonunuz üzerinden nasıl gözlemliyorsunuz?

Selahattin Öztürk: Süreli yayıncılık Osmanlı döneminde sürekli gelişme göstermiş, Konu başlıkları kağıt ve baskı kalitesinde belirgin iyileşme ve içeriğinde yer alan yazıların kalitesi hep iyi olmakla birlikte bu gelişme özellikle I. Dünya ve Kurtuluş Savaşı sırasında ülkemize gelen kağıt kalitesinden kaynaklı aksamıştır. Bu süreçte Harf İnkılâbına kadar yayın kalite ve içeriği değişmiş, İnkılap baskı ve içerik ile Türkçe kullanımıyla ilgili sıkıntılar görülmüştür. Yeni yazı, matbaa ve yayın özelliklerine alışıldıkça kalite de yükselmiştir.

Ahmet Şahin: Osmanlı İmparatorluğu’nda gazeteciliğin doğuşunu ve gelişimini nasıl değerlendiriyorsunuz? İlk gazeteler nasıl bir kamusal alan oluşturdu?


Selahattin Öztürk: Sınırlı tüketim, dağıtım zorlukları, anı yansıtmasını sadece basıldıkları yörede yaşayanlar ayrıcalıklı ve sıcak bir şekilde takip edebilmekte, uzak yerlerdekiler haber değeri ortadan kalkınca okuma ve öğrenme imkânı yakalayabilmektedir. İlk dönemler kağıt temini matbaa ekipmanlarının sınırlı olmasına bağlı olarak hem kalite hem de tiraj olarak yeterli sayılara ulaşmayı engellemiştir. İlk gazetelerin (resmi-özel) genel karakteristiğini resmi haberler, dâhili ve harici haber sayfaları olarak gözlemlenmektedir. Zamanla bu yapı değişmeye başlayarak toplumsal sorunların dile getirilerek çözüm yollarından bahseden bir yapıya dönüşmüştür. Bu dönüşüm sürecinde yayımlanan gazete sayısının artması da etkili olmuştur.

Ahmet Şahin: II. Meşrutiyet döneminde süreli yayıncılığın patlama yaşamasını neye bağlıyorsunuz?

Selahattin Öztürk: Sultan Abdülhamid Han’a olan hınç, öfke kızgınlıkların dışa vurulmasının makes buluşu olarak değerlendirebiliriz. Zira bazı gazetelerin alt başlıklarında bu konuyla ilgili ipuçları görebilmekteyiz;   

“Refiki gibi bir daha çıkmaz”,

“İlk ve son nüsha olarak çıkmıştır”

“Asırda bir defa çıkar”  bu şekilde.

Ahmet Şahin: Çok partili hayata geçişle birlikte basının çeşitlenmesi ve süreli yayıncılığın gelişimi konusunda ne gibi değişimler yaşandı?


Selahattin Öztürk: Çıkarılan dergi ve gazetelerin sahipleri tarafı olduğu parti veya görüşe yakın yayın yapmayı öncelikli vazifeleriymiş gibi algıladıklarını görmekteyiz. Nitelikli yayınların varlığı ve bir düşünce aktarım aracı olarak çıkarılan dergiler bu dönemin dinamikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Gazeteleri bir kenara bırakarak söyleyecek olursak; en eskiden başlayarak Varlık, Çınaraltı, Büyükdoğu, Hareket, Sebil, Mücadele, Büyükdoğu vb. Burada şunu da ifade etmek gerekir ki dönemin önemli yazar ve gazetecileri bu dergilerde yazdıkları yazılarla kültür ve edebiyat dünyasına zenginlik katmışlardır.

Ahmet Şahin: 1960-1980 gibi darbe dönemlerinin süreli yayınlar üzerindeki etkilerini koleksiyonunuzdan hareketle nasıl yorumlarsınız?


Selahattin Öztürk: 1960-1980 arası dönemde yayımlanan dergilerde açık şekilde ideolojik söylem içeren yazılar ön plana çıkmaktadır. Geneli yansıtmasa bile koleksiyonumda yer alan “İdeolojik” üst başlığıyla içerisinde tanımlayabileceğim ve yüzlerle ifade edebileceğimiz bir yayın çeşitliliğiyle karşılaşıyoruz.

Ahmet Şahin: Osmanlı’dan günümüze gazete ve dergilerin teknik yapısında (kağıt, dizgi, baskı teknikleri) nasıl bir dönüşüm yaşandı?

Selahattin Öztürk: Dönüşümün değişikliği dünyadaki yayın piyasasındaki gelişmelere bağlı olarak bizde de değişim göstermiştir.

  1. Matbaa baskı araçlarının değişimi, hurufat baskı, litografya/şapograf, taş baskı, teksir, ofset, dijital değişik baskı tekniklerini biz ilk matbaanın kurulması haricinde çok geçmeden ülkemize getirip kullanmışız.
  2. Kâğıt kalitesiyle alakalı olarak şunu da belirtmek gerekir. Kâğıt fabrikaları kuruluncaya kadar Osmanlı imparatorluğu tarafından ithal edilen kâğıtların (özellikle gazete kâğıdı) hep en kötü kâğıt şeklinde olmasıyla göstermektedir. Bu kötü kalite yanında savaş yıllarında gelen kâğıt miktarında görülen düşüşte baskı sayısı ve hacme etki etmiştir. Bir dönem gazeteleri tek yaprak iki sayfaya kadar düşmüştür.

Ahmet Şahin: Koleksiyonunuzda yer alan en ilginç veya baskı tekniği açısından dikkat çeken yayınlardan bahseder misiniz?

Selahattin Öztürk: El ile yazılarak çoğaltılan dergi nüshaları hep farklı gelmiştir bana.

  1. En güzeli ise matbaa: El ifadesiyle neşvü nema bulur. Dergi adı ekle
  2. Tek sayı olanlar (Sadece Osmanlı basınında 2. Sayısını tespit edemediğim 300 başlık gazete ve derginin varlığını öğrenmek.
  3. Literatüre girmemiş resmi kütüphanelerde yer almayan gazete ve dergilerle, kütüphane kayıtlarında görünmekle birlikte erişimi mümkün olmayan gazete ve dergiler. (Afitab, Yeni Sahne, Yıldız) bunlardan bir kaçıdır.
  4. 20, 50, 100 senede bir çıkar alt başlıklı olarak çıkacağını ifade edenlerin izini sürmek… (‘Türkiye Yayınevi’nin Türkiye Gazetesi, Mercedes Benz’in Gazete’si, el-Üfürük dergisi.) el-Üfürük 1908’de tek sayı yayımlandıktan 100 yıl sonra sene 100, sayı 2 olarak 2008’de yayımlanmıştır.

Ahmet Şahin: Türkiye’de sansür, otosansür ve süreli yayın politikalarının gazetelerin içeriğine etkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Selahattin Öztürk: Sansürün olmaması en güzeli; ancak yayınlanmakta oldukları devrin sosyo ekonomik, kültürel ve siyasi ortamının etkisi süreli yayınlarda her zaman kendini göstermektedir. Devam da edecek gibi. Her yayının Manifestosunda bir hedef ve ilkeler deklarasyonu yer almaktadır. Burada ifade edilen ilke ve hedefler bir anlamda yayıncıların kendi kendilerini bağladıklarının göstergesidir. Mesleğimiz, İfade-i Mahsusu, İlk söz, Niçin çıkıyoruz, Editörden, Okurlara vb. başlıklar altında sıralanan ilkelerin bir kısmı yönetenler veya kanun koyucular tarafından engelleme ile karşılaşabilmekte bu ise sansür olarak karşımıza çıkmaktadır. Yönetenler müdahil olmadığında ise ilkelerin çerçevesi oto sansüre çıkmaktadır. Derginin adı bile başlı başına bir sansür/otosansür/yayın politikasını ifade edebilmektedir.

Ahmet Şahin: Gazetelerin tarih yazımı için birincil kaynak olarak kullanılması konusunda ne gibi zorluklar veya riskler bulunuyor?

Her dönemin gazete ve dergilerine an’ı yansıtmaları açısından baktığımızda ki bu açıdan gazeteler an’ın tam içinde, dergilerde ise çıkış sürelerine bağlı olarak çıkış süresi uzadıkça an’ın dışında kalmaya evrilen bir şahitlik sergilemektedirler. Tarih yazımı için birincil kaynak olarak kabul edebilmemiz için yayınlandığı dönemin sosyo-ekonomik şartlarını da iyi analiz etmek gerekmektedir.

İlk devir basın hayatı; İlk gazete ve dergilerin ortaya çıkış sürecinin etkisiyle daha ılımlı bir devre olarak karşımıza çıkmaktadır.

Abdülhamit Devri, Meşrutiyet ve İttihad ve Terakki Cemiyeti yönetiminin basın üzerine etkisi ve basının bu etkilere gösterdiği direnç noktasında; Meşrutiyet devrinde yayın sayısında ki anormal artış ve çıkarılan yayınların pek çoğunun kısa ömürlü olması tarih veya farklı disiplinlerde kaynaklık edebilme hususunda değerlendirme yapmamızı zorlaştırmaktadır. Abdülhamid ve İTC’nin basına ve gazetecilere bakış noktasındaki farklılık hakkında şu açıklamayı yapmak gerekir. Abdülhamid yazılarını beğenmediği gazetecileri sürgüne yollayarak göz önünden uzaklaştırma yolunu seçerken, İTC bunu suikast ve ortadan kaldırma şeklinde uygulaması olarak gözlemleyebilmekteyiz. Her iki dönemde de yazılanların bir kısmı günümüze kaynaklık etmekten uzak bilgiler taşıyabilmektedir.

  1. Cumhuriyetin ilanı ve Tek Parti Rejiminin basına bakış ve etkisi
  2. Darbeler Dönemi idarecilerin basına bakışı
  3. Günümüzde basına bakış ve basın ahlak ilkelerine uyum sorunu.

gibi alt başlıklarla değerlendirebileceğimiz basın hayatımızın dinamikleri ilgili yayınların birincil el kaynak olup olmamalarını şekillendirebilmektedir.

Ahmet Şahin: Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi boyunca süreli yayınların düşünce akımları ve ideolojiler üzerindeki etkisini nasıl değerlendirirsiniz?

Selahattin Öztürk: Ekollerin oluşumuna imkân sağlayan mecralar, olan dergiler uzun süre etkilerini sürdürmüşler, buralardan yetişen veya bu mecraları örnek alan yeni yayınların ortaya çıkması dikkate değerdir. Bu yayınların belirgin ve ortak noktaları ideolojik/dünya görüşleri çerçevesinde bir araya gelen yazar ve şairleri etrafında toplamış olmalarıdır. Çınaraltı, Kadro, Varlık, Sebilürreşad, Büyükdoğu vb. gibi.

Ahmet Şahin: Cumhuriyet’in ilk yıllarında süreli yayınların modernleşme, eğitim ve kamuoyu oluşturmadaki rolü hakkında neler düşünüyorsunuz?

Selahattin Öztürk: Yeni bir alfabeye geçiş, bunu okuyup yazabilenlerin azlığı beraberinde bir sözlük anlamıyla dil sorununu da beraberinde getirmiştir. Ancak bu sorunlar yayın sayısının artması, yayıncı ve yazarların yeni alfabeyle yazma becerileri, Halkevleri’nin kuruluşuyla birlikte çıkarılmaya başlanması Modernleşme, eğitim aracı olmak üzere yazılar yayımlanmıştır. Aynı dönemde Halkevi dergileri dışında çıkarılan yayınlar da bu sürece katkı vermiştir.

Ahmet Şahin: Gazetelerin ve dergilerin, entelektüel çevreler ile halk arasındaki bilgi aktarımındaki rolü sizce zamanla nasıl değişti?

Selahattin Öztürk: Şöyle sıralamakta fayda var:

  1. İlk dönem sadece bilgi verici
  2. Meşrutiyet öncesi, dönemi, sonrası ayrıştırıcı bir dilin hâkimiyeti (gazeteler açısından) Dergilerde durum daha çok bilgi veren makale ve yazılar şeklinde
  3. Cumhuriyetin ilk yılları halka yönelik ve yeni alfabeyi öğretme öncelikli yaklaşım daha belirgin
  4. Tek parti ve sonrası dönemler ideolojik yansımalar. Tek parti döneminde Meşrutiyet dönemine yakın örtülü sansür.
  5. Günümüzde dergi çeşitliliğinde görülen anormal fazlalığın epey bir kısmını sektörel/ticari yayın olarak gözlemleyebilmekteyiz.

Ahmet Şahin: Türkiye’de süreli yayın arşivleme çalışmaları ve dijitalleşme konusundaki eksiklikler neler?

Selahattin Öztürk: Türkiye’de kanunlarla güvence altına alınmaya çalışılan derleme çalışmaları bulunmaktadır. Fikir ve Sanat Ürünlerinin Derlenmesi olarak değiştirilen kanunla üretimi yapılan fikir ve sanat ürünlerinden 6 adedi kanunla belirlenen kütüphanelere ulaştırılmak zorundadır. Bu kanunla derlenen yayınlar maalesef üç şehirde bulunan altı kütüphaneye gönderildiği için yararlanmada sıkıntılar oluşmaktadır. Ankara’da (Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi, Milli Kütüphane ve TBMM Kütüphanesi) İstanbul’da (İstanbul Üniversitesi 1453, Beyazıt Devlet Kütüphanesi -Süreli Yayınlar-, Rami Kütüphanesi Kitaplar) ve İzmir’de İzmir Milli Kütüphanesi’ne yollanmaktadır.

Coğrafi olarak baktığımızda Türkiye’nin yarısı (Ankara’nın Doğusunda kalan iller) derleme nüshalara erişimden mahrum kalmaktadır. Telif hakları yasasına bağlı olarak dijital erişimin de kısıtlı olması bu zorluğu daha da arttırmaktadır.

Dijitalleşme çalışmalarını her kurum diğer kurumlardan bağımsız olarak yürütülmekte, bu ise zaman, emek ve kaynak israfına yol açmaktadır. Şöyle ki ortak projeler olarak yürütülemeyen çalışmalar neticesinde bir eserin birden çok nüshası dijitale aktarılırken bazı nüshalara bu işlem uygulanamamaktadır. (Proje bütçesi, taranması planlanan tahmini poz sayısı ile gerçekte elde bulunan poz sayısı arasındaki farklılık)

Şahıslarda bulunanlar ve sahaf satışlarının takibi. Bu maksatla derleme harici kalan süreli yayınların da belirlenecek politikalar çerçevesinde yetkilendirilecek ve hızlı hareket edecek ekiplerle derlenmesi arşivlenme çalışmalarını tamamlayacak özelliklerdir.

Ahmet Şahin: Dijital arşivlerin basılı koleksiyonlar karşısında avantajları ve dezavantajları nelerdir?

Selahattin Öztürk: Kullanım kolaylığı, mekânsal çözümler, koca bir kütüphanenin bir kaç harici bellekle taşınabilmesi, daha fazla kişiye zaman ve mekândan bağımsız kullanım avantajı sunması avantajlı yönlerinden başta gelenleridir.

Enerjiye bağlı olumsuzluk, yedekleme sorunu, hacker riski, hacker riski, servis sağlayıcıların art niyet veya devletlerarası ilişkilerde bozulmaya bağlı teknolojik yedekleme araçlarına erişim sorunları da olumsuzluklardan bazıları olarak karşımızda durmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda yaşanan bir hadise ile olaya açıklık getirmek gerekirse; Radikal Gazetesi önce basılı yayından vazgeçerek dijital gazete olarak çıkarılmaya başlanmış fakat birden gazete yönetimi arasındaki anlaşmazlık sonrası gazetenin dijital nüshalarına erişim kaybolmuş kopyaların kimde ve nerede olduğu halâ belirlenememiştir.

Ahmet Şahin: Gazete ve dergi koleksiyonculuğu yapmak isteyen araştırmacılara ve akademisyenlere tavsiyeleriniz nelerdir?

Selahattin Öztürk: Hiç girişmesinler 😊 bu işin latife kısmı tabii ki. Ekonomik ve mekân sorunları olmayanlar için zihin dinlendiren, topluma fayda sağlayacak bir uğraş, Biriktirdiklerinden yayın üretmeden yapılan bu tür koleksiyonculuk (bazı koleksiyonerler, bu tür sahiplenme duygusunun ve paylaşımcı olmamanın koleksiyonerliğin olmazsa olmazı şeklinde ifadelerde bulunsa da) sadece o kişinin egosunun tatmini aracıdır. Kendi üretemiyor/üretemeyecekse kapılarını işin uzmanlarına her zaman açık tutması beklenen bir husustur. Koleksiyonerlerin tam metin paylaşmanın teknik zorlukları elindekilerin isimlerini paylaşarak ilgili kişilerin en azından söz konusu yayınların varlıklarından haberdar olmalarını sağlamaları beklenen bir husustur.

Ahmet Şahin: Son olarak neler söylemek istersiniz?

Selahattin Öztürk: Aslında yukarıdaki başlıklara verilen cevap ve örnekleri uzatmak detaylandırmak mümkün fakat “Derdi Olan Dergi Çıkarır” ifadesiyle yayın hayatına atılan süreli yayınların pek çoğu resmi özel kurumsal destekten yoksun olanların uzun ömürlü olamadıkları ülkemizde kapanan her derginin yerine üç beş yenilerinin çıkıyor olması gelecek ve süreli yayıncılığımız açısından ümit vericidir.

Tutku bazı işler için sürdürülebilirlik açısından etkili bir eylem olarak dikkate alındığı zaman yapılan işler ne kadar çetrefilli olsa da kolaylıkla tamamlanabilir. Bu açıdan benim Süreli Yayın biriktirme serüvenim tutku/sevda/inat ekseninde yürümektedir. Evimde bulunan dergi, gazete ve kitaplar benim için sessiz sevgililerimdir.

Sevda bir tutku ise bitmeden bu tutkuyla yaşamak lazım. Bana nasip oluyor bu sevda…

Ahmet Şahin: Katkılarınız için teşekkür ederim. Keyifli bir söyleşi oldu.

Selahattin Öztürk: Ben teşekkür ederim. İyi çalışmalar.

Yazar: Ahmet Şahin

5 6 kere oylandı
İçeriği Değerlendir