Türk Dünyası, 11. ve 12. yüzyılda gerçekleşen büyük Oğuz göçünün ardından, birbirinden farklı coğrafyalar içerisinde evrim gerçekleştiren Türk kültür havzalarına hayat vermiştir. Anadolu ve Türkistan, Türk kültürünün hayat bulduğu muhtelif coğrafyalar açısından birer merkez işlevi üstlenseler de; Balkanlar, Doğu Avrupa, Kırım, Başkurdistan ve benzeri coğrafyalar, bazen bu merkez havzalarla irtibatlı bazen de müstakil bir şekilde Türk kültürünün yaşandığı yerler olmuştur. 21. yüzyılda Türk Dünyası’na genel bir bakış atıldığında, yüzyılların Türk tarihine dayattığı olay ve olguların etkisiyle siyasi açıdan mozaik bir yapı teşkil ettiği görülmektedir. Ancak kimisi yüzlerce, kimisi binlerce yıl önce birbirinden ayrılmış olan Türk topluluklarının dimağlarında yaşattıkları somut ve somut olmayan kültürel miras, hala yek vücut bir kültür havzasının varlığından haber vermektedir. Bayram Durbilmez tarafından kaleme alınan “Türk Dünyası Kültürü-I” başlıklı eser, Türk Dünyası’nın muhtelif coğrafyalarının esasında aynı kültürel unsurları muhafaza ettiklerini gösteren sayısız kanıtı bir arada sunmaktadır.
Mevcut siyasi ve kültürel konjonktür göz önünde bulundurulduğunda, başlangıçta “Türk Dünyası Kültürü” deyişi hakkında bazı şüphelerin hasıl olması söz konusu olabilir. Ancak Durbilmez (2017)’in her bir bölümde farklı kültür unsurlarını ve farklı coğrafyaları merkeze alarak düzenlediği eser, “Türk Dünyası Kültürü” ifadesine okuyucuyu kesinlikle ikna etmektedir.Durbilmez (2017), Türk dünyası kültürünün bileşenlerini şu şekilde belirtmiştir:
“Değişik lehçe, şive ve ağızları olsa da ortak bir dil (Türkçe), uygulandığı yörelere ve ülkelere göre çeşitlense de ortak özellikler taşıyan töre, gelenek ve görenekler; din ve ahlak anlayışları; kabuller ve inanışlar; törenler ve davranışlar; üretim ve tüketim biçimleri, sanat ve edebiyat, tarih şuuru ve birlikte yaşama kültürü gibi değerler birliğinden oluşan Türk kültür dünyası, Türk dünyası kültürünü oluşturur” (s.15).
Kitap yedi bölüm, önsöz ve dizin bölümlerinden oluşmaktadır. Ayrıca her bölümün sonunda o bölüm ile ilgili kaynakça sunulmuştur. Bölümler birbirinden farklı konularla ilgili olup, her biri yazarın daha önceki çalışmalarının düzenlenmesiyle oluşturulmuştur. İlk bakışta bölümler başlıklar açısından birbirinden kopuk bir yapıda görünse de; okundukça, tüm bölümlerin yazarın “Türk dünyası kültürü”nü tanımlarken kullandığı unsurların altını dolduran bir anlayışla ele alındığı anlaşılmaktadır. Bahsi geçen yedi bölümde “destanlar”, “mitolojik renkler ve sayılar”, “sözlü tarih ve aşık edebiyatı”, “bilmece kültürü”, “atasözü kültürü”, “evlenme kültürü” ve “Halk Bilimi çalışmaları” konu edilmiştir.
Kitabın birinci bölümünde “destan kültürü” işlenmiştir. Bu bağlamda Manas Destanı’nda yer alan Türk kültürü unsurları ile Hakas Kadın Yiğitlik Destanları’ndanHubanArığ’da yer alan mitolojik “dokuz sayısı” konu edilmiştir. Manas Destanı’ndaki Türk kültür unsurları, maddi kültür; din ve inanışlar; sözlü edebiyat; düğün, eğlence ve yarışma kültürü; diğer gelenek ve uygulamalar; onomastik ve halk hekimliği başlıkları altında incelenmiştir. Yazar Manas Destanı’nda bahsi geçen alanlardaki kültür unsurlarını ayrıntılı bir şekilde ele alarak, bu kültür unsurlarının Türk Dünyası’nın muhtelif coğrafyalarında yaşayan izlerine de ışık tutmaktadır. İşlenişin bu yapısı, yazarın Türk Halk Bilimi alanına hakimiyeti ile birleşince Türk Dünyası’nın barındırdığı müşterek kültür olgusunu yansıtması bakımından, okuyucu üzerinde kitabın yazılış amacına uygun bir tesir yaratmaktadır. HubanArığ ile ilgili kısımda ise Manas Destanı’ndan farklı olarak yalnızca mitolojik dokuz sayısına odaklanılmıştır. Dokuz sayısının, destanda geçtiği kısımlar ayrıntılı bir şekilde incelenmiş ve Türk dünyası halk inanışları ile ilişkisi kurulmuştur.
Kitabın ikinci bölümünde ise mitolojik renkler ve sayılar konu edilmiştir. Mitolojik renklerin incelenmesinde özellikle Batı Trakya Türk Halk Kültürü merkeze alınmıştır. Her ne kadar Batı Trakya merkezli bir sunum gerçekleştirilse de; yazar konunun eksenini Türk Dünyası’na taşıyan bir perspektifle ele almıştır. Türk kültür dünyasına mensup toplulukların, Türk mitolojisinden günümüze ulaşan renk simgeciliği konusunda taşıdıkları benzer nitelikler Batı Trakya Türk varlığı özelinde vurgulanmıştır. Bu bölümün “sayılar” ile ilgili kısmında ise “Nahçıvan Türk Halk İnanışlarında Mitolojik Sayılar” başlıklı bir çalışmaya yer verilmiştir. Bu kısımda üç, dört, yedi ve kırk sayılarının Türk halk inanışındaki yeri örnekler üzerinden irdelenmiştir.
“Sözlü tarih ve aşık edebiyatı” başlığını taşıyan üçüncü bölüm için seçilen örnek olay ise Türk tarihinin yakın bir sayfasından seçilmiştir. Bu bölümde yazar yeni yeni değer kazanmaya başlayan sözlü tarih çalışmalarına değinmiş ve aşık edebiyatını da kapsayacak şekilde Türk Mukavemet Teşkilatı’nı konu edinmiştir. Kıbrıs Türkleri’nin maruz kaldığı zulüm ve katliamlar ile gerçekleştirilen direniş ve savunmanın sözlü tarih ve aşık edebiyatı üzerindeki yansımaları örnek çalışmalar üzerinden ayrıntılı bir şekilde sunulmuştur. Yazar bu bölümde diğerlerinden farklı olarak, ele alınan coğrafya ve konunun tarihi ile ilgili olarak da teferruatlı bilgiler sunmuştur.
Dördüncü bölüm Türk Dünyası’ndaki bilmece kültürü üzerinedir. Yazar, diğer bölümlerde olduğu gibi burada da örnek bir Türk kültür coğrafyası özelinden, tüm Türk dünyasına atıflarda bulunmak suretiyle konuyu işlemiştir. Bu bağlamda özellikle ele aldığı coğrafya Kazakistan olmuştur. Bilmece sorma geleneğinin tüm Türk dünyasında çok benzer özellikler taşımasından yola çıkarak bu geleneğin; Türklerin bir arada yaşadıkları ve henüz göçlerle dünyanın farklı coğrafyalarına yayılmadıkları bir dönemde oluşmuş ve gelişmiş olma ihtimaline vurgu yapılmıştır. Yazar ayrıca bu konuda yapılacak olan çalışmaların, Türk kültürünün yayılma alanlarıyla ilgili olarak da önemli bulgular sunacağını belirterek sonraki çalışmalar açısından da yol göstermiştir.
Kitabın en etkileyici bölümlerinden birisi “atasözü kültürü”nün ele alındığı beşinci bölümdür. Bu bölüm kendi içinde iki kısma ayrılmaktadır; “Yozgat yöresinden derlenen atasözlerinin DivanuLügati’t-Türk ve Türk dünyasındaki benzerleri” ile “Türk dünyası atasözlerinde barış ve hoşgörü”. Yazar ilk kısımda başlıktan da anlaşıldığı üzere Yozgat yöresinden hareketle, henüz Türk varlığının çok uzak coğrafyalarla birbirinden ayrılmadığı bir dönemde Kaşgarlı Mahmut tarafından kaleme alınan DivanuLügati’t-Türk adlı eserdeki ortak atasözlerini tespit etme işine koyulmuştur. Yaklaşık bin yıl önce kaleme alınan ve Türk kültürü açısından hazine niteliğindeki bir eserde yer alan çok sayıda atasözünün, bugün hala Anadolu’da yaşadığını görmek büyük bir heyecan yaratmaktadır. Bu atasözlerinden bazılarına şunlar örnek olarak sunulabilir:
“Birin birinmingbolur, tama tamakölbolur” (DivanuLügati’t-Türk III, 360)/ “Birer birer bin olur, damlıya damlıya göl olur” (Yozgat) (Durbilmez, 2017, s.150).
“Közden yırasaköngülden yeme yırar” (DivanuLügati’t-Türk III, 366)/ Gözden yırah olan gönülden de yırah olur” (Yozgat) (Durbilmez, 2017, s. 151).
“Tagtagkakawuşmas, kişi kişikekawuşur” (DivanuLügati’t-Türk I, 153; II, 103)/ Dağ dağa gavışmaz, adam adama gavışır” (Yozgat) (Durbilmez, 2017, s.151).
DivanuLügati’t-Türk’te yer alan atasözlerinin yanı sıra Türk Dünyası’nda yaygın olarak kullanılan başka atasözleri ile Yozgat’ta tespit edilen atasözleri arasındaki benzerlikler de vurgulanmıştır. Özellikle atasözlerinin barındırdığı bu müşterek yapı “Türk Dünyası Kültürü” ifadesinin ne kadar somut bir gerçek olduğunu yansıtması bakımından önemlidir. Bu bölümün ikinci kısmında ise Türk Dünyası atasözlerinde geçen barış ve hoşgörü anlayışı vurgulanmıştır. Bu konuda özellikle barış, uzlaşı, sabır, tatlı dil, iyilik, bağışlama, dostluk, özeleştiri, iyi niyet, merhamet, umut ve eğitim temaları ile ilgili atasözü örneklerine yer verilmiştir.
Kitabın altıncı bölümü “evlenme kültürü”ne ayrılmıştır. Yazar bu bölümde Türk Dünyası’nın ve Tataristan’ın tanınmış bilim, kültür ve sanat adamlarından biri olan Alimcanİbrahimov’un “Tatar HatınıNilerKürmiy” başlıklı eserini inceleyerek evlenme kültürü ile ilgili çıkarımlarda bulunmuştur. Bu bağlamda evlenme biçimleri, düğün hazırlıkları, evlenme aşamaları ve düğün sonrası ile ilgili bulgular derlenmiş ve Türk Dünyası’nda evlenme kültürü ile ilgili ortak unsurlara vurgu yapılmıştır. Bu konudaki ortak unsurların Türk kimliğinin oluşmasını sağlayan unsurlardan birisi olduğu belirtilmiştir. Alimcanİbrahimov’un tüm eserlerinin Türkiye Türkçesi’ne çevrilmesi gerektiğini belirten yazar, böyle bir girişimin Tatar Türkleri ile Türkiye Türkleri arasındaki ortak kültür unsurlarının anlaşılmasına katkı sağlayacağını belirtmektedir.
Kitabın son bölümü, yazarın çalışma alanı olan “Halk Bilimi Çalışmaları”na ayrılmış olup, özellikle bu alanda çalışma yapacak olan araştırmacılara hitap etmektedir. “Türkiye’de Türk Dünyası Halk Bilimi Çalışmaları: Eski Yugoslavya Ülkeleri Örneği” başlığı altında düzenlenen bölüm, bu konuda yapılan çalışmaların bir tasnifinden oluşmaktadır. Yazar, bu bölümün hazırlanma sebebinin, bu alanda neler yapılması gerektiği konusunda yol göstermek olduğunu belirtmiştir. Halk bilimi alanında gerçekleştirilen kitap/tez, makale, bildiri vb. çalışmalardan derlenen örnekler ve konuları bu bölümde sırasıyla ele alınmıştır.
Durbilmez (2017)’in eseri, başlığından da anlaşıldığı üzere bir serinin ilk kitabı olarak tasarlanmıştır. Kültürü oluşturan unsurların çeşitliliği göz önünde bulundurulduğunda devam kitabında/kitaplarında diğer kültür unsurlarının da ele alınacağı düşünülebilir. Bağımsız Türk devletleri, muhtariyet sergileyen Türk bölgeleri ve farklı ülkelerin sınırları içerisinde kalmış olan Türk kültür havzalarının esasında yekpare bir nitelik sergilediğini gösteren çok sayıda kuvvetli delili bir arada sunan eserin, Türk kültür birliği yolunda atılan önemli adımların gerçekleştiği bir dönemde önemli bir boşluğu doldurmakta olduğu söylenebilir. Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi ve Türk Akademisi’nin çalışmaları göz önünde bulundurulduğunda; Durbilmez (2017)’in her bölüm sonunda sunduğu önerilerin kıymeti daha da artmaktadır. Ortak kültür unsurlarının farkına varılması, bunların geniş kitlelere duyurulması ve özellikle yeni nesillere hitap eden öğretim programlarında genç dimağlara işlenmesi gibi hususlar etkili kullanıldığında Türk Dünyası’nın geleceğini şekillendirme hususunda güçlü enstrümanlar sağlayacağı söylenebilir. Türk topluluklarının arasına giren binlerce kilometreye ve yüzlerce/binlerce yıla rağmen ve Türk Dünyası’nın mevcut konjonktür içerisinde sergilemiş olduğu bölünmüş yapıya karşın; bu kitap, ortak kültürel unsurların varlığı noktasında ümitvar olunması gerektiği ile ilgili güçlü argümanlar sunmaktadır. Eser, sadece Halk Bilimi ile ilgilenenlerin değil, Türk Dünyası meselesine kafa yoran bilumum alandan araştırmacıların ve genel okuyucuların faydalanması gereken bir nitelik arz etmektedir.
Bayram DURBİLMEZ, İstanbul, Ötüken Neşriyat A.Ş., 2017, 255 Sayfa, ISBN: 978-605-155-618-5
Yazar: Ömür KIZIL