H. Ömer Özden – Türk Düşünce Tarihi

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de düşünce insanlığı harekete geçiren, değiştiren, yön veren en önemli amillerden birisi olmuştur. Bu nedenle milletlerin bazı fikir adamları çağlarının düşünce yükünü çekmiş, milletlerine yön vermiş, hatta insanlığa ışık olacak büyük atılımların yaşanmasını sağlayacak fikirlerini serdetmişlerdir. Dünya düşünce tarihi bu nedenle geniş bir perspektif sunar. Düşünce tarihi ve fikir adamları manasında yapılacak bir tasnif her milletin dünya fikir atlasındaki yerini göstermesi açısından önemlidir. H. Ömer Özden, “Türk Düşünce Tarihi” isimli kitabıyla Türk fikir dünyasının mihver noktalarını çok güzel dile getirmiştir.

Eserin yazarı Özden, halen Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde akademisyen olarak hayatına devam etmektedir. Uzun yıllar Felsefe Tarihi alanındaki çalışmalarıyla konuya olan vukufiyetini ispatlayan yazar, kitabın ön söz kısmında belirttiği gibi felsefe ve düşüncenin sadece Batı dünyasının malı olmadığını ispatlamak istemektedir. Milletlerin düşünce miraslarına tam manasıyla sahip çıkmamalarına bağlı olan; Batı’nın fikri yüksekliği algısının aslında yanıltıcı olduğunu gösteren yazar tarihimizde yer etmiş yüksek fikir adamlarını afişe ederek tezini kanıtlamaktadır.

Tarih kimi zaman karanlıkta kalmasıyla meşhurdur. Bazen olaylar karanlıkta kaldığı gibi fikir adamları ve onların üst düzey düşünceleri de tarihin tozlu sayfaları arasında kalır. Uzun yıllar yoğun çalışmalarla filizlenen ve dal budak salan fikirler bu nedenle bazen üstünkörü bir algıyla ortadan kalkabilmekte ve sıradanlaştırılabilmektedir. Özden, eseriyle önce Türk tarihinin en karanlık dönemlerine yönelir ve Türklerin -yaşam şartlarına bağlı olarak- tam manasıyla yazılı kültür üretemedikleri döneme, ilim adamı hüviyetiyle ışık tutar. Yazılı vesikanın az olmasına rağmen, Türklerin fikir dünyasının fazlasıyla zengin olduğu, eldeki kısıtlı materyalin aksettirdikleriyle netleştirilir. Misal yazarın Türk destanları ve Orhun Kitabeleri vasıtasıyla yaptığı çıkarımlar, Türk düşünce yapısının ne kadar köklü ve güçlü olduğunu kanıtlar.

Kitabın ilk kısmında İslam öncesi Türklerin düşünce dünyası netleştirilirken; ikinci kısmında ise Türklerin Müslümanlığından sonraki dönemde fikir dünyamızı zenginleştiren Türk ilim ve fikir adamları tek tek mercek altına alınır. 34 mütefekkire ait, biyografik mahiyete sahip metinler, kitapta kendisine yer edinir. Hedef alınan isim hakkında ilk olarak biyografik bir bilgi sunulduktan sonra, fikir merkezli anlatım tarzıyla düşünce adamının fikri dünyasının haritası çizilir. Tabii ele alınan ismin eskilerin deyimiyle hazerfen diyebileceğimiz tarzda birden fazla ilimle meşgul biri olması, yazarın biraz daha fazla kalem oynatmasına neden olur. Bu nedenle eserdeki biyografik metinlerde fikri yönün ağırlığı bariz hissedilse de tarihi kişiliğin tüm yönleriyle ele alındığı savunulabilir.

Eserde biyografik bir anlatım kadar bibliyografik bir sunum da dikkat çekmektedir. Misal ele alınan isme ait bazı eserlerin tetkiki, tahlili ve tanıtımı yapılarak okura sunulmaktadır. Özellikle Türk edebi tarihinin mihenk taşları sayılabilecek eserler Divan-ı Lügati’t-Türk ve Kutadgu Bilig’in detaylı bir şekilde ele alındığı dikkatten kaçmamaktadır. Eserin didaktik yönünü arttıran bu üslup okura azami bilgi kazandırmaktadır.

Eserde ele alınan isimler biyografik künyelerine uyumlu bir şekilde, yaşadıkları dönem itibarıyla kronolojik bir sırayla ele alınmıştır. İlk olarak Harezmî ile başlanmış, son olarak Nurettin Topçu ile eser bitirilmiştir. Her ne kadar 34 isim seçilmiş olsa da Türk fikir dünyasının bu eserle tam manasıyla yansıtıldığı söylenemez. Zira yazar da sayısız eser ve üreten beynin olduğu bu dünyanın zenginliğini kanıtlamak niyetiyle; ön plana çıkan isimleri sayfalarına yansıtır. Zaten bu mütevazı eser bile Türk fikir dünyasının ne kadar zengin olduğunu; sunmuş olduğu kısıtlı seçki yönüyle kanıtlar.

Eser zengin bir kaynakçadan süzülerek meydana gelmiştir. Her biyografik metnin altında kullanılan kaynaklar yazılmıştır. Ayrıca eserin sonuna genel bir kaynakça da eklenmiştir. Bu sayede ele alınan fikir adamını detaylı araştıracak okur teşvik edilmiştir. Kitapların kitaplara yönlendirdiği günümüz şartları düşünüldüğünde yazarın yaklaşımı evladır.

Eserin tam manasıyla akademik bir yaklaşımla ele alındığı savunulamaz. Zira düşünce temelli felsefik eserler akademik bir üslupla sunuluyorsa çoğu zaman okura sempatik gelmeyebilir. Felsefi meselelere okurların soğuk yaklaşmaları belki de bu akademik üslubun ağırlığından kaynaklanmaktadır. Fakat ele aldığımız eserde bu ağır üsluptan söz edilemez. Yalın, açık ve sade bir dille okura verilmek istenen verilir. Biyografik metinler bu sade anlatımıyla dikkat çekerken, metnin içine yerleştirilen ismi geçen şahsa ait anekdotlar, şiirler ve sözler; dikkati sürekli diri tutacak kadar ilgi çekicidir. Misal yazar, Ahi Evran’ı anlatırken; bir deyime dair akılda kalıcı bir bilgi verir: “Dükkânını iyi işletemeyen esnaf, iflasını ilan etmek için Ahi Baba’ya müracaat eder, o da esnafın iflas ettiğini açıklamak için top patlattırırmış. Böylece dilimize iflas topu atıldı deyimi girmiş (s.156).”

Eserde ele alınan fikir adamları arasında Anadolu’nun tam manasıyla bir Türk beldesi olmasını sağlayan karakterlerin yoğunluğu dikkat çekmektedir. Türk fikir yapısının beslendiği bu alperen kişiliklerin tasavvufi dünya görüşleri kalem kalem irdelenmiştir. Bu manada Hoca Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş Veli gibi isimlerin hoşgörüyü kalplere kazıyan hayat felsefeleri yazarın kalemiyle ziyadesiyle güzel anlatılmıştır.

Sonuçta Türk düşüncesi, dünyaya damgasını vurmuş bir milletin bunu nasıl gerçekleştirdiğinin en bariz verilerini sunar. Kendisini fikirle yükseltmeyen milletler tarihin tozlu sayfaları arasında yutulur, gider. Her büyük başarının arkasında fikir olduğu, değişmez bir gerçeğinden hareketle; milletin başarısı o milletin bünyesinden çıkardığı ve düşünceyi gelecek nesillere aktaran fikir adamlarıyla ölçülür. Fikirler taşıdıkları mana itibarıyla geçmişi geleceğe bağlarlar. Bu bağlantıyla kesintisiz hareket eden düşünce kimi zaman kendini sanatla, ilimle, felsefeyle, mimariyle vb. gösterebilir. Önemli olan düşüncenin yani soyut bir kavramın somuta olan etkisinin yakalanmasıdır. Özden bize Türk düşüncesinin şifrelerini onları asrımıza miras bırakanların diliyle ulaştırır. Şifrelere vakıf olmak soyuttaki o somut gerçekliğin farkına varmakla olur. Düşünen beyin için okuyarak, kendini bilmek gibisi yoktur. Okumanız dileğiyle…

H. Ömer ÖZDEN, Bilge Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2020, 304 Sayfa, ISBN: 978-605-7931-82-5

Yazar: Zafer SARAÇ

5 1 oy
İçeriği Değerlendir