Abdulkadir İlgen – Türk Modernleşmesi

Prof. Dr. Abdulkadir İlgen, 1964 yılında Bolu’da doğmuştur. Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Akademisi mezunu olan yazar, 1994 yılında İnönü Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans tezini tamamlamıştır. Dumlupınar Üniversitesi İktisat bölümünde araştırma görevlisi olarak akademik hayatına başlayan yazar, 1998 yılında Marmara Üniversitesinde doktorasını tamamlamıştır. Yazar, akademik ve idarî birçok görev üstlenmiştir. İngiltere’ye giderek burada akademik araştırmalarda bulunmuş; 2014 yılında profesör olmuştur. Doktorasını tamamladıktan sonra akademik araştırmalarının yönünü iktisadî zihniyet üzerinde yoğunlaştıran yazarın aynı zamanda Türk İktisat Tarihi üzerine birçok araştırması vardır. Yazar son yıllarda ilgisini Türkistan’ın iktisat tarihine de yoğunlaştırmıştır.

İlk baskısı Dergâh Yayınlarından çıkan eserin ikinci baskısı Kırmızlılar Yayıncılık tarafından yapılmıştır. Beş bölümden meydana gelen eserdeki yazılar, hocanın uzun yıllara dayanan ve muhtelif tarihlerde yayımlanan makalelerinin toplu bir neşridir. Kitabın giriş kısmı, genel anlamda modernleşme ve Türk modernleşmesinin kısaca tartışıldığı editoryal bir yazıyla başlamış. Daha sonra, modernleşme ve Türk modernleşmesi gayet açık ve sade bir dille tartışılarak meseleye girilmiş.

I

Bazı makaleler ve bilhassa Batı Anadolu’yla ilgili kaleme alınan makale, bahsi geçen devrin ekonomik bir envanterini vermesi açısından hayli ilgi çekici. Metinde kullanılan kaynakların çoğu, belli ki devletin resmî verilerinden alınmış. Meslekî bir araştırmanın ürünü olan bu çalışma, anlaşılan o ki ciddi bir emek mahsulü.

Aynı çalışma, bilhassa o bölgedeki azınlıkların genelin içindeki oranı ve etkisini de vermesi bakımından önemli. Çalışma, bahsedilen dönemlerde etnik gruplara göre de hangi grubun hangi işle ilgilendiğini ele almakta. Bu şekilde, kendi topraklarında öncü olması gereken memleket çocuklarının, kendi ülkesinde alın teri ve emeğinin nasıl da başkaları tarafından sömürüldüğünü, azınlık ve yabancı sermayenin ise o dönemde bile yerli halka karşı nasıl da iş birliği içinde olduğunu anlatıyor.

O dönemde sermaye ve katma değer gerektiren iş kollarının tamamı neredeyse ecnebi ve gayrimüslim sınıflara kaptırılmış; Türk halkı da dokuma tezgâhları ve tarlalarda günlük usulü ile çalışmaya mahkûm edilmiştir. Sermaye sahibi sınıfların eğitimde ne kadar ileriye gitmiş olduğu da bu çalışmada ayrıntılı biçimde anlatılmaktadır. Sadece o da değil, ülkenin yetişmiş eleman ihtiyacı da bu gruplar tarafından karşılanmaktadır.

Ülkenin asıl sahipleri cephelerde can verirken, ticarî ve iktisadî hayata hâkim olan azınlıklar; ülkenin en verimli yerlerinde sadece ekonomik olarak değil, nüfus olarak da büyümektedir. Şu yorumu yapmak gayet yerinde olacaktır. Eğer Osmanlı Devleti yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti kurulmasa ve bilhassa Lozan’daki mübadeleyle gayrimüslim nüfus yurt dışına çıkarılmamış olsaydı, azınlıklar ülkemizin bazı yerlerinde çoğunluğu ele geçirmiş olacaklardı.

Örnek verilen iller ve kazalar üzerinden detaylı bir şekilde incelemenin yapıldığı eserde, hangi çeşidin hangi etnik grubun denetiminde olduğuna, ülkeye sağlamış olduğu vergi miktarına, hangi ülkelere ya da hangi şehirlere gönderildiğine dair ayrıntılı bilgilere yer verilmektedir. Sanayi Devrimi sonrası gelişmelerinin Türk üreticisini ne şekilde etkilediğine dair verilen bilgiler, Türk modernleşme sürecinin anlaşılmasını kolaylaştıran veriler olarak değerlendirilebilir.

II

Eserin ikinci kısmında ise “Türk iktisadî zihniyeti” adı verilen olgunun nasıl ve hangi aşamalardan geçerek oluştuğu anlatılmakta. Bu kısımda zihniyetin hem genel hem de dönemlere ayrılarak değerlendirilmesi, okuyucunun kafasında herhangi bir karmaşa oluşmasını engellemektedir. Bu kısımda bazı şeyler özellikle dikkat çekiyor. Mesela, iktisadî zihniyetlerinin gelişmesinde kültürel faktörlerin önemi; bunun da altında, en baştan göçebe kültürünün etkileri.  

Yazar daha sonra beylikler döneminde yerleşik hayatın getirmiş olduğu etkilerden bahsetmekte ve bu hayatın Türk yaşam tarzına neler kattığını anlatmaktadır. Bütün bunları “gelenek” çerçevesinde değerlendiren yazar, daha sonra aydınlanma düşüncesinin etki sahasında gelişen zihniyet kırılmalarına işaret etmekte, Türk kimliğinin hangi şartlar altında oluştuğuna dair bazı yaklaşımlara yer vermektedir. Bu da okuyucuya, Türklerin gerek karar alma gerekse düşünce ve nihayet davranış biçimlerinin nasıl oluştuğuna dair ciddi bir bakış açısı sunmaktadır. Bu sayede, Türk kültüründe neden ve nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığımız çoğu davranışın kökenlerine inme imkânı sunmaktadır. İlerleyen sayfalarda Türk iktisadî zihniyetinin oluşmasına dair ileri sürülen bazı görüş ve düşüncelere de yer verilerek konu detaylandırılmıştır. Bu bağlamda yeri geldikçe, Doğu ve Batı’dan birçok düşünürle M. Weber ve K. Marks gibi düşünürlerin görüş ve eleştirilerine de yer verilmiştir.

Bu durum, iyi ve kötü yanlarıyla Türk iktisadî zihniyeti ve bizim dışımızdaki diğer fikir ve zihniyet oluşumlarının kıyaslanmasına da imkân sağlamaktadır. Aynı veya benzer zihniyet kodlarının Cumhuriyet döneminde bazen aynı biçimde bazen de değişerek devam etmesi, ekonomik davranış biçimlerinin, kökleri çok eskilere giden bir damardan beslendiğini göstermesi bakımından önemlidir.

III

Eserin üçüncü kısmı, Sabri Fehmi Ülgener’e ayrılan uzun ve kapsamlı bir çalışmayla açılmaktadır. Ülgener’in hayat hikâyesine yer verilmek suretiyle başlayan bu kısımda, Ülgener’in ailesinin kökenleri de detaylı bir şekilde okuyucuya aktarılmaktadır. Soylu bir aileden gelen Ülgener hakkında detaylı bilgiye yer verilmiştir. Çalışma kıymeti ve değerinin tam olarak bilinmediğinden yakındığı iki insan, Ahmet Hamdi Tanpınar ile Sabri Fehmi Ülgener arasında bir bağ kurmaktadır. Ülgener, yazara göre oldukça kıymetli eserleri ve çalışmaları olan bir kişi olmasına rağmen döneminde gereken ilgiyi görmemiştir. Ülgener’in almış olduğu eğitimden bahsedildikten sonra eserin asıl konusu olan Ülgener’in fikrî ve iktisadî zihniyetini oluşturan dönem hakkında bilgi verilmektedir.

Yazar, Ülgener ile kendinden önce yaşamış olan ve otorite olarak kabul edilen kişiler arasında bir bağlantı kurmaktadır. Ülgener’in fikrî alt yapısını tamamlamasında etkili olan şahıslar hakkında da detaylı bir şekilde bilgi verilen bu kısımda Ülgener’in kafasından geçen ve cevapları uğruna bir ömür harcadığı sorular hakkında da bilgi verilmektedir. Ülgener’in zihnî ve fikrî yapısının, bilgisini oluştururken izinden gittiği, araştırdığı, tekrar tekrar ve art arda sorguladığı düşünürlerde doğru ya da yanlış bulduğu iktisadî-fikrî zihniyetten de bahsedilmektedir. Bu sayede okuyucuya, Ülgener Hoca’nın izlediği strateji ve onun kendi düşüncelerini ortaya koyarken hangi zorluklardan geçtiği kanıtlanmaktadır.

IV

Eserin dördüncü kısmında ise Fransız İhtilali neticesinde dünyayı etkisi altına alan milliyetçilik fikriyatı ile iktisadi zihniyetin gelişimi arasında bağlantı kurulmaktadır. Diğer bazı toplumlar ile yer yer benzerlikler yer yer farklılıklar kurulmak suretiyle karşılaştırma yönetime de başvurulmuş olan bu kısımda yazar, temel olarak bazı bilgi ve fikirleri okuyucunun görüşlerine sunmuştur. Bu kısımda okuyucu, ilk bakışta Türk iktisadî zihniyetiyle ilişkilendirilemeyen bir konu, Türk milliyetçiliği fikri arasında doğrusal bir ilişki kurmakta ve Türk düşüncesinin bu tarafını da mercek altına almaktadır.

V

Eserin beşinci bölümünde ise dünyanın büyüsünün bozulması olarak anlaşılabilecek sekülerleşmeye, bunun meydana getirmiş olduğu zihniyete ve insanın kendisine ne şekilde yabancılaştırıldığına yer verilmektedir. Bu kısımda, Kur’an-ı Kerim’den bazı ayetlere de yer verilmesi, insanın dünyaya başıboş bir şekilde gönderilmediğine, belirli bir düzen ve tertip içinde bulunduğuna işaret etmektedir. İnsanın ihtiyaç duyduğu ruhsal doygunluğa sadece madde ile ulaşamayacağı, bu bölümden anlaşılmaktadır. Bu bölümde aynı zamanda, gelecek inşasına da kısaca değinilmiştir.

Türk toplumunu anlamak isteyen herkesin okuması gereken bu eser; kendisine cephe olarak fikrî savaş cephesini seçmiş olan ve bu cepheye kumandan namzedi olarak milletimiz tarafından gönderilen genç beyinlere yol gösterici olacaktır. Ortaya asılsız katliam iddialarını atan, aslında insanlarımızı katleden ama fikrî alanda yetişmiş elemanımız olmadığından galip gelemediğimiz bazı etnik azınlıkların senelerden beri ortaya atmış oldukları, hiçbir geçerliliği ve altyapısı olmayan “ezildik” yalanlarını çürütmek isteyen her genç bu eseri okumalı, yorumlamalı, üzerine kafa yormalıdır. Bu sayede, eseri okuyan her insan, fikrî cephede savaşmaya giderken yanına çok güçlü bir silahı almış olacaktır.

Abdulkadir İlgen, Kırmızılar Yayıncılık

Yazar: Abdullah Halim Köse

5 1 oy
İçeriği Değerlendir