Hasip Saygılı – 1905 Rus Devrimi ve Sultan Abdülhamid

Hasip Saygılı’nın doktora tezinden kitaplaşan 1905 Rus Devrimi ve Sultan Abdülhamid adlı eseri; giriş, sonuç, kaynakça ve ekler bölümlerinin dışında beş ana bölümden oluşmaktadır. Bununla beraber, her bir ana başlığın altında birçok alt başlık bulunmaktadır. Bu durum, okuyucuların kitabı daha rahat bir şekilde, gerektiğinde ara vererek okumasını sağlamakta, okumayı kolaylaştırmaktadır.

Kitabın giriş bölümünde, yapılan araştırmanın hangi sorulara yanıt aradığı detaylı bir şekilde açıklanmaktadır. Yazar, 1905 yılında meydana gelen Rus-Japon Savaşı ve aynı yıl içinde gerçekleşen Rus Devrimi’nin Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki etkilerini incelemeye odaklanmıştır. Ayrıca, bu soruları ele alırken vereceği cevapların hangi kaynaklara dayandığını belirtmiştir.

Kitabın “1905 Devrimi’ne Giden Yolda Osmanlı Gözüyle Çarlık Rusya’sı” başlıklı birinci bölümünde yazar, Osmanlı İmparatorluğu’nun gözünde Çarlık Rusya’sının ne anlama geldiğini açıklamak için üç temel unsuru ele almaktadır. Bunlar; Osmanlı Sarayı, Jön Türk hareketi ve Azerbaycan’daki Türkçü unsurlardır. Yazar, dönemin padişahı olan II. Abdülhamid’in, Çarlık Rusya’sına karşı bir denge politikası izlediğini vurgulamaktadır. II. Abdülhamid’in Çar ailesinin özel günlerini unutmadığını ve herhangi bir kötü durumda geçmiş olsun dileklerini ilettiğini belirtilerek, izlenen denge politikasının somut örneklerini sunmaktadır (s. 59).

Yazar, Çarlık Rusya’sının Jön Türk hareketi için ne anlama geldiğini açıklarken, hareketin toplu bir yapıda olmaması nedeniyle tüm hareketin görüşünü açıklamasının zor olduğunu ifade etmektedir. Ancak, Jön Türklerin Çarlık Rusya’sı hakkındaki yorumlarının değerli ve yerinde olduğunu belirtmekte ve devrime giden süreçte Jön Türklerin yaptığı değerlendirmelerden bahsetmektedir (s. 27). Jön Türk hareketine göre, devrimin nedenleri arasında; Çarlığın artık halka yabancılaşmış olması, Rusya’da başlayan hızlı sanayileşme sonucu ortaya çıkan sorunlar, toprak sorunlarının çözülmemiş olması, dinî baskı sonucu Ortodokslaştırmayla birlikte Rus olmayanları Ruslaştırma politikaları ve 1904-1905 yılındaki Rus-Japon Savaşı sayılmıştır. Yazar, Azerbaycan’daki Türkçülerin ise genel olarak, bulundukları durumdan dolayı Çarlığı alttan alırken, II. Abdülhamid yönetimine karşı katı bir politikayı takip ettiklerini ifade etmiştir.

Kitabın “Rus Devrimi’ne Giden Yolda 1904-1905 Rus-Japon Savaşı ve Osmanlı Devletindeki Yansımaları” başlıklı ikinci bölümünde yazar, dünya savaş tarihinde büyük bir öneme sahip olan ve devrim yolunda dönüm noktası niteliği taşıyan Rus-Japon Savaşı’nı genel bir perspektifle ele almaktadır. Bu bölümde, özellikle II. Abdülhamid ve Jön Türkler için bu savaşın anlamı ve önemi detaylı bir şekilde incelenmektedir. Ayrıca, devletin bu önemli olayları detaylı bir şekilde takip ettiğini gösteren bir örnek olarak, Pertev Paşa’nın savaşın gidişatını yakından izlemek üzere Japonya’ya gönderilmesi olayına da kitapta yer verilmiştir (s. 94).

“Osmanlı İmparatorluğu açısından bakıldığında ise, savaş birkaç sonuç doğurmuştur. Sultan Abdülhamid savaşı, Rusya’da otokrasinin devrilmesi ihtimalinin, sıranın kendisine geleceği endişesiyle değil, Çarlığın Uzak Doğu’dan dönerek, Osmanlı Devleti’ne musallat olacağı endişesi ile izlemiş, dönem boyunca takip ettiği siyaset, bu endişenin ağırlığını taşımıştır.”

“Jontürk muhalefeti, savaşı Sultan ile Çar arasında özellikle mutlakiyetçilik, zalimlik ve yolsuzluk konularında paralellikler kurarak izlemiştir. Uzak Doğu’daki savaş Abdülhamid istibdadının yıkılması ümidiyle, sanki Japonların mağlup ettiği Sultan’ın rejimiymiş gibi, gerçeküstü beklentilerle değerlendirilmiştir. Jöntürkler dönem boyunca, bu beklentileri gerçekleştirmek için, dinî referanslar dâhil hemen her şeyi kullanmışlardır.”

Konunun bir özetini sağlayan bu bölümde, ayrıca Sultan Abdülhamid’in her iki devletle olan ilişkilerinde uyguladığı denge politikasına özel bir vurgu yapılmaktadır.

Kitabın “1905-1907 Rusya Devrimi” başlıklı üçüncü bölümünde yazar, Rus Devrimi’nin oluşum sürecini çok ayrıntılı bir şekilde açıklamaktadır. Özellikle hem siyasi hem de toplumsal açıdan gerçekleşen büyük olaylar kitapta yer almıştır. Bu şekilde devrimin arka planı okuyucuya sunulmuştur. Yazar bununla kalmamakta, bahse konu olayların Osmanlı Devleti içerisinde iki büyük güç unsuru olan Sultan Abdülhamid ile Jon Türkler için ne anlama geldiğini de açıklamaktadır. Bu bölümden çıkan sonuca göre, özellikle Sultan Abdülhamid kişisel açıdan gerçekleşen bu olayları anbean takip etmektedir. Rusya’da bulunan devlet memurları vasıtasıyla sürekli her durumdan haberdar olması, bunun en somut delillerindendir. Diğer bir önemli sonuç ise Çarlık Rusya’sı içinde bu kadar önemli siyasal ve toplumsal olaylar olmasına rağmen ordunun bu devrimcilere karşı genel anlamda olumsuz kalmasıdır.

Kitabın “Potemkin İsyanı ve Sultan Abdülhamid” başlıklı dördüncü bölümü ise Potemkin Zırhlısı’nda yaşanan isyanla başlamaktadır. Yazar, yaşanan bu isyanın Rus ordusu içerisinde gerçekleşmiş olan en büyük, en bilinen isyan olduğunu belirtmiş ve isyanın İstanbul’da da büyük ses getirdiğini açıklamıştır. Dönemin mabeyn başkâtibi olan Tahsin Paşa’nın daha sonradan kaleme aldığı anılarında yer alan bir bölüm örnek olarak gösterilebilmektedir (s. 163).

“Rusya’da zuhûra gelen tebeddüller ve isyanlar üzerine Rusya’nın Karadeniz Filosu’na mensup gemilerden Potemkin Zırhlısı, limandan çıkarak Karadeniz’e açılmış, serseri bir surette bir hayli dolaştıktan sonra Boğaz’a yaklaşmıştı. Bir sefine-i harbiye mürettebatının isyanı, Sultan Abdülhamid’in endişe ettiği mesaildendi. Asi bir geminin kendi tayfaları marifeti ile kaldırılıp hod be-hod yola çıkarılması İstanbul’da şüyu bulursa, bunun bize de sirayet etmesi ve İstanbul askerlerinde de isyan hislerini uyandırması, ihtimali velev pek cüz’i dahi olsa, Sultan Abdülhamid’in uykusunu kaçırmaya kâfi idi. Rusya hükümeti, bu asi Potemkin Zırhlısı üzerinde bir tesir icra edemiyordu. Zırhlı Boğaz’a yaklaşmak üzere idi. Ya girmeğe teşebbüs ederse ne olacaktı?”

Burada da bahsedildiği gibi isyan eden grubun egemenliğinde olan bu geminin Türk boğazlarına gelme ihtimali II. Abdülhamid’i çok rahatsız eden bir durumdur. Bu rahatsızlığından ötürü boğazları korumak amaçlı tedbirler almaya başlayan Sultan Abdülhamid, bu konuyu uluslararası sorun hâline getirmeye çalışarak da bu sorunla baş başa kalmamaya çalışmıştır. Bununla birlikte Potemkin Hadisesi, Sultan Abdülhamid’e göstermiştir ki Türk ordusunun güçlü bir donanmaya ihtiyacı vardır. Her ne kadar kendisi donanmayı güçlendirmek istemiş olsa da ekonomik güçlüklerden dolayı gerçekleştirilemediği ortaya çıkmaktadır.

Jon Türk muhalefeti ise yaşanan bu isyanı, II. Abdülhamid rejimi ile Çarlık otokrasisi arasında paralellikler kurarak açıklamıştır. Bu iki unsurun ne kadar katı bir yönetim biçimine sahip olduğunu ifade etmiştir. Bununla birlikte, Çar’ın II. Abdülhamid’den yardım talep etmesinin Lenin tarafından çok sert bir şekilde eleştirildiğini belirtmiştir. Lenin’e göre Rus ordusuna güvenemeyen Çar, Sultan Abdülhamid gibi yabancı güçlere yalvarmaktadır. Sultan da Çar’ın talebini seve seve kabul etmiştir.

“Rus Devrimi’nin Yarattığı Diğer Sorunlar ve Gelişmeler Karşısında Sultan Abdülhamid” başlıklı beşinci bölümde yazar, Rusya’da gerçekleşen bu devrimin sonucunda Sultan Abdülhamid’in özellikle Rusya içinde olan Osmanlı tebaasının haklarını korumayı ve onları güvenli bir şekilde Osmanlı toprağına getirmeyi hedeflediğini açıklamıştır. Bununla birlikte Kafkasya topraklarında Müslüman nüfusu ile Ermeni halkı arasında yaşanan gerginliği de yakından takip eden Sultan Abdülhamid’in, Müslümanlara yapılan haksızlığa karşı onları savunan bir portre çizdiği ifade edilmiştir. Bu durum karşısında, her ne kadar kendisine katı bir şekilde muhalefet yapmış olsalar da, Jön Türker de II. Abdülhamid çizgisinde hareket etmiş, o bölgedeki Müslümanların haklarını korumak gerektiğinin üstünde durmuşlardır.

Bu bölümde incelenen bir diğer önemli konu da Rusya’da yaşanan devrimin Osmanlı Devleti’ne herhangi bir etkisinin olup olmadığıdır. O dönem Anadolu topraklarında çıkan “Erzurum İsyanı” ve “Kastamonu Vukuatı” gibi olaylarla, ilerleyen yıllarda İkinci Meşrutiyet’e olan etkisinden söz edilmektedir. Yazar, bu konu hakkında yapılmış çalışmalardan bahsederek kendi görüşlerini ortaya koymuştur. Öncellikle Rus tarihçilerden bahsederek, bu devrimin özellikle İkinci Meşrutiyet üzerinde etkili olduğu iddiasını dile getirmiştir. Devamında da, Rus tarihçilere cevap olacak nitelikte, Şükrü Hanioğlu’nun “Olmayan etkileri bulmaya çalışan…” cümlesine yer vermektedir. Yazar bu bölümde, yapılan çalışmalardan da bahsetmiştir.

Sonuç bölümünde yazar, eser boyunca ileriye sürdüğü görüşlerini bu defa daha kısa bir şekilde ortaya tekrar koymuştur. Bu bölümün ardından kaynakça ve ekler bölümleri okuru karşılamaktadır. Bazı belgeler ve dönemin gazetelerinin görselleri de ekler bölümünde yer almaktadır. Eserde kullanılan dil, her okuyucu kitlesinin rahatlıkla anlayabileceği açıklıktadır. Doktora tezinden kitaba dönüştürülen bu çalışmanın, akademik kaynak kullanımı açısından herhangi bir sorun içermediği önemle vurgulanmalıdır.

Hasip Saygılı, Ötüken Neşriyat, 2017, 311 sayfa, ISBN: 978-605-15-5351-1

Yazar: Umut Anıl

5 2 kere oylandı
İçeriği Değerlendir