Denizleri anlatan romanların, kendi maviliklerinin içine okuru çekmek gibi özel bir yönleri vardır. Kanıksanan mavinin sınırları sonsuza dayanır. Çünkü, hayaller bütün sınırları kaldıracak kadar güçlü bir şekilde metinde etkili olur. Bilinmezliğin içinde sürprizlerin, yeni keşiflerin ve farklı hayatların ortaya çıkması olasıdır. Âdeta uzayın sonsuzluğunun dünyada tecrübe edildiği, masmavi suların romanları herkes için caziptir.
Kaan Murat Yanık, “Sular Üstünde Gökler Altında” diyerek iki maviliğin arasına insanoğlunu yerleştirir. Maviliklere sınır çizilmez ama insanoğlunun hikâyesinin sınırları vardır. Romanın kahramanı Yunus Kalender de ebediyeti andıran ummanların içinde kendi öyküsünü yaşar. Kıtadan kıtaya, limandan limana uzanan bu öykünün sergüzeşti ise fazlasıyla etkileyicidir.
Bir kere Yanık’ın eserinde, aşkı için gurbete düşenlerin, keşfetmenin sırrına ermişlerin ve bilinmeyenin kapısını aralamaya çalışanların azmi söz konusudur. Azim sadece keşfetme arzusuyla ilgili değildir, aşkın vuslata dönüşmesi için de gereklidir. Vuslatın imkânsızlığını yüklenenlerin kaçışı Mecnun misali çölde kaybolmak da olabilir, Kalender gibi mavilerde kaybolmak da… Kalender, mavinin içinde kendisine yol çizerken, öyküsünün taliplerini denizlerin cehennemden beter olduğu ve sınırlarının tahmin edilmediği 15. yüzyılın sonlarına götürür. Bilinen dünyanın bilinmeyenden az olduğu bu günlerin tarihî yönü sosyal tabakaların alt kısımlarına inilerek yansıtılır. Soyluların o çok bilinen hayatlarının aksine ekmeğini denizlerden kazananların suyla mücadelesi ilk aşamada satırlarda kendisini gösterir.
Eserin tarihî bir dönemi içermesi, anakronizmin mayın tarlası misali anlatının gövdesine yerleşeceğini akla getirebilir. Ama anlatı; olaylara ve dönemin dünyasına göre değil de kahramanın hayatına odaklanırsa anlatıyı bozacak tehdit unsurları da geri plana itilmiş olur. 15. yüzyılın sonları için tarih kitaplarına geçen büyük keşifler, yeni deniz yolları, yeni kıtalar, Doğu-Batı mücadelesi, Reconquista (Yeniden Fetih)[1] derken mesele dünya olmaktan çıkar. Tam bu noktada küçük dünya olarak nitelendirilebilen kahraman, çevresine kısmen bigâne olarak sahneye çıkar. Hatta dünya tarihine mal olmuş bir isim (Kristof Kolomb) bile kahramanın gölgesinde kalır.
Tarih okurlarının ezberledikleri bilgilerin klişeleşmiş genel anlatısının içinden çekilen kahramanın yaşamı, onun kimliğinin bileşenleriyle zenginleşir ya da tekdüze bir boyut içerisinde kısır döngüyü yaşar. İlkleri yaşayan bir karakterin tekdüze bir döngüye gireceğini düşünemeyiz. Kalender’in entelektüel yönünün zenginliği ve görüş açısının genişliği okura yeni boyutların kapısını açar. Şiire, sanata, estetiğe, coğrafyaya, haritalara vukufiyeti okurun ilgisini yönlendirmeye muktedirdir.[2]
Kurgunun bilinen bir tarihî olaydan neşet etmesi, kurgusal işleyişin az çok tahmin edilmesinin önünü açar. Fakat işin açıkçası, bilinen tarih sadece kabuk misali bir fonksiyon görür. Zira olayların derinliğine inildiğinde gerçeklerin farklı yanlarıyla karşılaşmak şaşırtıcıdır. İnsanlığın keşif maceralarının başarıyı empoze edecek şekilde ön plana çıkarılmasına karşın insani hırsların yozlaştırdığı karakterlerin sefil hâlleri çok şey anlatır. Dünya değiştiği gibi insan da değişir. Önemli olan, değişimin objektif bir dökümünü gerçeğe yakın bir biçimde yansıtmaktır.
Farklı coğrafyalar mekân değişimlerinin de güçlü anlatımını gerektirir. Özellikle denizin dışına çıkan alanların tasviri zengin biçimde işlenmelidir. Ama mavilikler çok iyi yansıtılmasına karşın diğer mekânlarda bir sönüklük dikkate değerdir. Deyim yerindeyse maviliklerin içinde karakterle birlikte denizin tuzu genzi yakar ama yeni dünyaların farklı yönlerine sıra geldiğinde, tam manasıyla yansıtılmadığı zannı uyanır. Üstelik keşifler çağında yaşayan ve yeni coğrafyalara ayak basan insanlar da farklılıkları fazlasıyla kanıksamamış gibi görünürler.
Yeni ayak basılan ülkelere Batı’nın sadece maddi menfaat ekseninde baktığına yapılan vurgu ise eserin alt mesajının güzel bir şeklinde tecessüm etmesine neden olur. Zaten bu tip göndermelere rastlamak anlatının işlevselliği açısından gayet makuldür. Üstelik Yeni Dünya’nın dramının tüm iğrençlikleri kapsayacak şekilde gösterilmesi, Batılı kaşiflerin gerçek yüzünü tüm ayrıntılarıyla ortaya koyar. Bazen sathi anlatılardan, Amerika’yı keşfedenlerin sadece sömürü yaptığı görülebilir. Oysaki akla hayale gelmemiş bir vahşet de insanlık onurunu ayaklar altına alırcasına yapılır.
Olay örgüsünün, vuslat hedefinden kahramanın kendini gerçekleştirme umdesine doğru evrilen hikâyesine eklemlenen maceraların bazen aklın sınırlarını aşmasının öykünün realize olan boyutunda bir harabiyet meydana getirdiği açıktır. Buna karşın maceranın sönük ve sıradan yönüne karşı bir başkaldırı şeklinde bazı ögelerin yerleştirilmesi de kabul edilebilirdir. Bu bağlamda inanılmazın kurguya eklenmesi, anlatının masalsı yönünü domine edebilir lakin bunun kabul edilebilir bir tarzda olması beklenti dâhilindedir.
Mevzu denizler olduğunda farklı bir dünyanın kapıları da okura açılmış olur. Artık girilen Yeni Dünya’nın kendine has bir havası ve her şeyden öte bir dili vardır. Yanık’ın eserinde okur, denizlerin dünyasında fazla yabancılık çekmez. Çünkü, benzer eserlerde görülen denizcilik lügatine dâhil kelimeler okuru boğmaz ama yine de, azımsanmayacak şekilde, doğal olarak denizcilik terminolojisinden parçalar cümleler arasına dökülür. Yine karasallığın etkisinde olan okura bu kelimeler fazlasıyla yabancı gelebilir. Bunun için eserin sonuna küçük bir sözlüğün eklenmesi mantıklı olabilirdi.
Her tarihî olay, dünya tarihi için bir vakıadır. Kimileri önemli kimileri önemsiz olan bu vakıaların önem dereceleri anlatının etkinliğiyle okura benimsetilir. Tarih disiplini, anlatının nasıl zenginleştirilebileceğine dair metodolojik yaklaşımlar belirler. Oysaki edebiyatta böyle zorunluluklar yoktur. Özgür ve özerk bir dünyanın kapıları edebiyatın yordamıyla okura sonuna kadar açılır. Fakat tarihî realiteler azami ölçüde sunularak, tarihî roman türünün içindeki “tarihî” kelimesinin hakkı verilmelidir. Üstelik sosyal temaslar tarihî gerçeklerle ne kadar sarmalanırsa anlatı o kadar etkili olur. Amerika’nın keşfi dünya tarihi açısından çok mühimdir. Bu tarihî olayın tahliline ve tetkikine dair fikir veren her edebî eser, okur için dünya tarihine ısınma vesilesidir. Bu ısınma noktalarının bol olduğu Yanık’ın eseri ise güzel bir okuma deneyimi sunmaktadır.
Kaan Murat Yanık, Ketebe Yayınları, 2023, 345 Sayfa, ISBN: 9786256999749.
Yazar: Zafer Saraç
[1] Yeniden Fetih manasına gelen kelime, 1492 yılında Endülüs Devleti’nin yıkılmasıyla son bulan, İber Yarımadası’ndaki Müslüman varlığını sonlandırmak için girişilen kapsamlı faaliyetleri içerir.
[2] Eserde Divan şiirinden örnekler, Kalender’in okuduğu seyahatnameler ve kitapların isimleri yer yer geçer.