“İvan İlyiç’in Ölümü”, Rusların, Fransa’nın ve Fransız kültürünün yoğun etkisi altında olduğu zaman kesitinde geçiyor. Sayfaları çevirdikçe Fransız kültüründen, toplum yaşamından kavramlarla, kişi adlarıyla, deyimlerle karşılaşılıyor. Rus yazar Tolstoy, yapıtına bu unsurları orijinal dilindeki biçimiyle koymuş. Çevirmen Mazlum Beyhan da Türkçe’ye çevirirken Tolstoy’un bu tutumuna sadık kalmış, Fransızca sözcüklerin anlamlarını sayfa altlarındaki dipçede belirtmiş.
“Fransa ve Fransız kültürü demişken”… Aslında “İvan İlyiç’in Ölümü”ne başlamadan önce Fransız kültür ve edebiyatının en bilindik adlarından Balzac’ın “Kuzin Bette”ini okuyordum. “Kuzin Bette”deki uzadıkça uzayan, anlamsız ve gereksiz gördüğüm diyaloglardan ve anlatıdan o kadar çok sıkıldım ki; yarıladıktan sonra bu kitaba ara verip Tolstoy’un “İvan İlyiç’in Ölümü”nü elime aldım. “Kuzin Bette” bana ne kadar bıktırıcı geldiyse “İvan İlyiç’in Ölümü” o kadar bağlayıcı ve ilgi çekiciydi.
“İvan İlyiç’in Ölümü”, Tolstoy’un okuduğum ilk kitabı… Çeşitli yayınevlerinin nitelikli-niteliksiz çevirileriyle Türkiye’de yayınlanan Tolstoy’un bu yapıtını, ben, Hasan Ali Yücel’in kendi döneminde çevirttiği “Dünya Klasikleri” dizisi içerisinde yayınlanmış biçimiyle okudum. Türk okurunun İş Bankası Kültür Yayınları sayesinde yeniden eksiksiz olarak kavuştuğu bu dizi, on yıllarca “Dünya Klasikleri” dendiğinde ilk akla gelen çevirilerdir. Yeri gelmişken bir hakkı teslim etmek gerekir ki; İş Bankası Kültür Yayınları’nın bu hizmeti Türk kültür yaşamına sunduğu en büyük hizmetlerinden biridir.
Yeniden kitaba dönecek olursak; Tolstoy’un bu kısa romanı, 12 bölümden oluşmaktadır. 1. bölüm İvan İlyiç öldükten sonra cenaze evinde yaşanan tabloyu, özellikle de orada boy gösteren erdemsiz, sevgisiz, içtenliksiz ve bencil tiplerin tutum ve davranışlarını gözler önüne seriyor. 2. bölümden 4. bölüme kadar romanın başkarakteri İvan İlyiç’in yaşam öyküsüne ya da ölümcül hastalığına yakalanmadan önceki yaşadıklarına ana çizgileriyle değinen Tolstoy, 4. bölümden başlayarak İvan İlyiç’in hastalığa yakalandıktan sonra yaşadıklarını, eşiyle, kızıyla, oğluyla, doktorlarıyla ve çevresindeki diğer insanlarla olan ilişkilerini ve ruhsal durumunu anlatmaktadır. Son bölümlerde ise yazar, özellikle hastalığının ölümcül olduğunun ayırdına varan İvan İlyiç’in kendi iç sesini dinleyerek ve o sese yanıtlar vererek yapmış olduğu iç hesaplaşmaya yer vermiştir. İvan İlyiç’in ölüm karşısındaki iç hesaplaşması, okuru da yaşamın ve ölümün anlamı hakkında kafa yormaya, derinlikli düşünmeye itiyor.
Son sayfalardaki, başkarakterin can çekiştiği sahnelerin anlatısı dışında, kitabın bana en çarpıcı gelen yeri ise 3. sayfadaki şu satırlardır:
“Bu ölüm, geride kalanlarda bir yandan memuriyetle ilgili olası yükselme, yer değiştirme hesaplarına yol açarken, bir yandan da ölenin yakın bir dost olduğu durumlarda hep olduğu gibi “ölen ben değilim, o” duygusundan kaynaklanan bir sevinç de yaratmıştı.
“Ben ölmedim, o öldü” düşüncesi geride kalan herkesin içinden geçti. İvan İlyiç’in dostları denen yakın tanıdıklar çevresini düşündüren bir başka şey de cenaze törenine katılmak, arkadaşlarının dul eşine başsağlığı dilemek gibi nezaket gereği yerine getirmeleri gereken can sıkıcı görevlerdi.”
“İvan İlyiç’in Ölümü”, okuduğum en etkileyici kısa anlatılardandır. Yaşamı ve ölümü sorgulatan, irdeleten bir yapıttır. İnsanın ölüm gerçeği karşısında ne kadar zayıf, aciz, çaresiz ve hatta zavallı bir duruma düştüğünü anlatırken okuru kitabın içine çekiyor. Özellikle bir olanağı bulunup da “hiç ölmeyeceğini sanan” ve o şekilde yaşayan insanlara okutulabilse çok iyi olurdu…
Kendi adımıza saptadığımız en önemli noktalardan biri ise; başkarakter İvan İlyiç’in, çevresinde bulunan diğer tüm kişiler gibi “ülküsüz” biri olması… Herhangi bir toplumsal, ulusal ve evrensel kaygı ve duyarlılık taşımayan bir yapıdadır. Tek derdi; rahat, keyifli, huzurlu, tasasız yaşamak olan İvan İlyiç’in ölüm karşısında bu kadar zavallı duruma düşmesinin başlıca nedenlerinden biri de bu olsa gerek… Toplumsal ya da ulusal bir mücadelenin içerisinde olan insanların genel özelliği, her zaman için İvan İlyiç gibilerine oranla ölüm karşısında çok daha soğukkanlı ve dirayetli olmaları ve kimi zaman da ölüme bir iç huzuruyla gülümsemeleridir.
Mazlum Beyhan’ın yalın Türkçesiyle okuduğum “İvan İlyiç’in Ölümü”nden sonra “ölüm”ü ve “ölüm karşısında sıradan insan”ı çok iyi anlattığı yargısına vardığım Tolstoy’un elime aldığım ikinci kitabı “Üç Ölüm” oldu. Tabii o da yine İş Bankası Kültür Yayınları’nın Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi’nden…
Lev Nikolayeviç Tolstoy, Çeviren: Mazlum Beyhan, İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Ali Yücel Klasikler Dizisi, 100 Sayfa, ISBN: 9786053321170
Yazar: Çağan SOYKAN