Misli Baydoğan – Yakup’un Kanatları

İyi bir kitapla kötü bir kitap arasındaki farkı en kolay nasıl anlayabiliriz? Başka bir deyişle vakit kaybından başka bir işe yaramayan bir kitapla tekrar tekrar okunacak bir kitap arasındaki fark en basit haliyle nasıl anlaşılır? Bir Müslüman’ın iki gününün birbirine eş olması ziyanda olduğu anlamına geliyorsa bir okurun bir kitabı okumadan önce ve okuduktan sonra aynı yerde olması da ziyandır. İşte kitapları temelde buna göre kategorize edebiliriz. Bir bizi taşıyan, yerimizi, yönümüzü değiştiren, yeni açılar keşfettiren kitaplar vardır bir de olduğumuz yerde tutan, sabitleyen hatta bazen hiçbir şey katmadığı gibi mevcut görüşü daraltan, sınırlayan kitaplar vardır. Yakup’un Kanatları şüphesiz ilk kategoriye giren kitaplardan. Okuru saran, alan, taşıyan, hem zaman ve mekanlar arasında hem de kendi içinde bir yolculuğa çıkaran bir eser. Kitap hikayelerden oluşuyor. Yakup’un Kanatları da aslında bu hikayelerden birinin adı. Ama kitabın adı olarak bu hikayenin seçilmesi ve kitabın kapağında yer alan kanatlar bu manada eserin okur üzerindeki etkisiyle örtüşüyor. Hikayeler okuru kanatlandırıyor ve ona farklı farklı dünyalar gösterirken, bütün bu farklılıkların bir aynılık olduğunu da gözler önüne seriyor. Hikayeler okuru kanatlandırıp Malatya’dan Ankara’ya, Çankaya’dan Yenidoğan’a, Siteler’den Gülveren’e kuş bakışı bir seyir imkanı tanıyor. Modern dünyanın çelişkilerine odaklanırken insan psikolojisinin karanlık dehlizlerinde de bir meşale yakıyor yazar. Hikayelerin psikolojik yönünün bu kadar kuvvetli olmasında ve kahramanların psikolojilerinin bu denli başarılı tasvir edilmesinde yazarın psikolog olmasının rolü büyük şüphesiz. Bunu Sülbiye Teyze’nin gerçeklikle ilişkisini okurken, bir çocuğun arada kalmışlığına dair cümleler bir bir akarken daha iyi anlıyoruz. Hikayelerin dikkatimi çeken bir yönü de hepsinin uzaktan veya yakından bir şekilde insanoğlunun en temel ortak noktasına yani çocukluğa değinmesi. İlk defa çocuklarla ve onların ruh tahlilleriyle bu kadar dolu bir eser okuduğumu söyleyebilirim. Bu yönüyle eser çocukluğuna özlem duyanlar, içinde hep bir çocuk taşıyanlar, çocukluğunu yaşayamamış olanlar kısacası çocukluğuyla arasında kapanmamış bir hesap bulunanlar için özel bir yere sahip olacaktır. Çocukluğuyla arasındaki bağı koparmış olanlara ise –ki bu mümkünse- bir zamanlar çocuk olduklarını hatırlatacaktır. Bütün bunlardan sonra sanılabilir ki yazar edebiyat paralamak için suya sabuna dokunmayan şeyler yazmıştır. Aksine eserler edebi olduğu kadar kişisel ve toplumsal yaralara, sorunlara da parmak basıyor. Eserinin çok satması için bütün sorunların etrafından dolaşan, onlar yokmuş gibi davranan, okurlarına hiç olmayan ve olmayacak olan mükemmel(!) dünyalar sunan yazarlara(!) karşın Misli Baydoğan tam da sorunun ortasından sesleniyor. Tam da biz kaçmak isterken sınırlarda yakalayıp görmezden gelmek istediğimiz gerçeklerin içine çekiyor bizi. Muhammet Can’la her şehidin bir anne babanın evladı, bir kızın sevdiği, beklediği olduğunu sokuyor gözümüze. Kendisinin de bir cevap bulamadığı içinden çıkamadığı sorunlara değinmekten de çekinmiyor üstelik. Böyle anlarda yazarın cesaretine ve üslubundaki inceliğe hayran kalmamak elde değil.

Her şeyin böylesine köksüzleştiği, kendisi olmaktan uzaklaştığı, kimliğini kaybedip kimlik arayışına girdiği ve bu yüzden de savrulduğu, durmaksızın savrulduğu bu çağda yazar okurunu kanatlandırıp savrulmadan durmasını sağlıyor. Böylece düşünme imkanı veriyor. Dünyaya, hayata ve bazen bizim için detay olarak kalmış önemli noktalara dair düşünmeye sevk ediyor bizi. Bu yüzden hem hayatın akışına mola vermek hem de hayatın akışının farkına varmak için herkesin okuması gereken, herkesin içinde kendinden bir şeyler bulacağı bir eser. Son olarak yazara dair söylenebilecek şey :Misli Baydoğan’ın bu eserdeki başarısı çıtayı yükseltirken okurların yeni eserlerini daha da merakla beklemesini de sağladı.

Misli BAYDOĞAN, Ötüken Neşriyat, 1.Baskı, Ankara, Haziran 2017, 168 Sayfa, ISBN:978-605-1556-19-2

Yazar: Semanur ULU

0 0 kere oylandı
İçeriği Değerlendir