Fehmi Yücesoy – ABD’nin Yeni Jeopolitik Kıskacında Türkiye

Devletlerin de insanların olduğu gibi geleceğe dair hesapları, ihtirasları ve kaygıları mevcuttur.  Hesaplı adım atarak geleceği tasarlamak, insandan ziyade bir devlet için daha zaruridir. Hiç şüphe yok ki ABD, son iki yüz yılın dünya siyasetine damga vurarak, geleceğini garanti altına almak adına farklı coğrafyalarda davetsiz yuvalanan bir devlettir. ABD’nin siyasi aktör olarak sahne aldığı en önemli coğrafyaların başında Orta Doğu gelir. Fırat ve Dicle havzaları, bazıları için vadedilmiş topraklar olmakla beraber, 20. yüzyılın başındaki enerji ihtiyacına çare olacak petrol rezervine sahip olmasından dolayı emperyalizmin boy hedefi haline gelir.

ABD iki dünya savaşında edindiği pozisyona binaen iki kutuplu dünyanın batı tarafındaki tahtına oturmuş, 20. yüzyılın sonunda SSCB’nin gardının düşmesiyle dünya siyasetinin zirvesini ele geçirmiştir. Kendisine hamle sahası olarak Orta Doğu’yu belirleyen Sam Amca, Sovyet Rusya döneminden itibaren zorunlu müttefiklik ilişkisi kurduğu Türkiye ile temasını zamanla güçlendirmiştir. Fakat bu ilişkinin seviyesi ABD’nin menfaati ekseninde şekillenmiş ve hep öyle devam etmiştir. Günümüzde de buna benzer durum olmakla beraber iki devletin ilişkilerinin analiz edilmesi hiç olmadığı kadar ehemmiyet arz eder.

Fehmi Yücesoy, ABD-Türkiye ilişkilerinin gelişimi ve geleceği açısından stratejik tespitlerin yapılması adına basiretin pusulası ve tarihin rehberliği ile ABD’nin Yeni Jeopolitik Kıskacında Türkiye isimli eserini kaleme almıştır. Aslında günümüzün uluslararası ilişkilerinde bu tarz çözümlemelerin akademik çalışmalar vasıtasıyla yapılması önem arz eder. ABD’nin son zamanlarda Türkiye’yi kendi coğrafyasında kıskaca alma çabalarının altında yatan sebeplerin aşikâr kılınması, Türkiye’nin gelecekte atacağı politik adımların ne olması gerektiği konusunda bazı siyasi manevraları açığa çıkarır.

Devletin siyasi hamlelerinin belirlenmesi için eski Türklerin ak sakallıların bilgeliğine güvendiği malumdur. Yücesoy da ak sakallı bilgelere benzer bir tavırla Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğu gibi dünya siyasetinin çatışma sahalarının ortasında yer alan Türkiye’nin başına gelebilecek problemlerin dökümünü yapar. Olası sorunların görünümü coğrafyadan kaynaklanan politik denklemlerin tespiti ve çözümü için önemlidir. Aslında problemlerin çözümü siyasi tarihin içinde saklıdır. Tarihe geniş ve derin bir bakış atıldığında olayların pek değişmediği, siyasetlerin de benzer bir işleyişle yoluna devam ettiği görülür.

Tarih disiplininin referans alınması politika belirlemede yegâne unsur değildir. Elbette jeostratejik ve jeopolitik açıdan geniş bir perspektife sahip olmak için disiplinler arası bir yaklaşımla olaylara yaklaşmak önemlidir. Yücesoy, yazmış olduğu metinlerde multidisipliner tutumu ile dikkat çeker. Bir kere diplomasi, tarihsel sosyoloji ve coğrafya verileri anlamlı birliktelikler oluşturarak, iç içe geçen yorumlarla günümüzü anlamlandırmada kullanılır. Bu yaklaşım hiç olmadığı kadar üst akıldan zuhur eden kuş bakışı bir değerlendirmeye muhtaçtır. Yücesoy da bu paralelde makalelerinde sık sık krokisel kuş bakışı ifadesini kullanır.

Makalelerde dikkat çeken en önemli hususlardan biri de yazarın bilgi birikimini tüm yönleriyle satırlarına yansıtma çabasında yatar. Tarihî bilgi, konunun önemli köşe taşlarına yerleştirilirken; yapılan yorumlarla, hedeflenen meseleyi merkezine alan eserlerin ve kişilerin kullandığı argümanlardan ustaca faydalanılır. Zengin bibliyografik bilgi ve kaynak sentezi, ele alınan konunun girift noktalarının açığa çıkmasına neden olur. Böylelikle çok çetrefilli mevzular basit kanıtlarla açık biçimde ortaya konur. Örnek verilecek olursa, Türkiye’nin bölgede yaşadığı etnik sorunların merkezinde olan Kürtlerle ilgili önemli bilgiler veren Yücesoy, Anadolu’nun tarihini hedef alan klasik ve çağdaş eserlerde Kürt ibaresinin olmadığından dem vurur. Böylelikle Anadolu’nun kadim Kürt coğrafyası olmadığı güçlü bir şekilde kanıtlanır.

Uluslararası ilişkiler ve tarih disiplininin kesişim alanları üzerine tespitlerini yetkin bir şekilde sürdüren Yücesoy, verdiği alıntılarla âdeta adı geçen devletleri konuşturur. Ülkenin dış politikasını belirleyen diplomatların ifadeleri ve mezkur belgeler vasıtasıyla, atılan siyasi adımların üzerine mim koyan müellif, Türkiye’nin bölgesindeki önemli tarihî antlaşmaları sık sık yineleyerek, muhatabına bu kırılma noktalarını ezberletir. Bu tarz siyasi tasavvur ve antlaşmaların günümüz için de geçerli olabileceği tezi üzerinde durarak, geçmişin geleceğin bir kopyası olduğunu kanıtlar.

Eserde yer alan 201 makalenin birbirinden bağımsız olarak tasarlanması ve yinelenen bilgilerle beraber bazen bağlamından ayrılan bir anlatım üslubunun benimsendiği görülse de kendi içerisinde anlamlı bir bütün oluşturan metin, vurgulanan gerçekler paralelinde okurun politik tespit yapabilmesinin önünü açacak bir tümevarım yapılanışı gösterir. Bölgenin (Orta Doğu) siyasetine dair ağzı olan herkes tarafından yapılan binlerce yorumun, konuyu bazen fazlasıyla karıştırmasına karşın ele alınan meselenin farklı bakış açılarıyla aynı yazar tarafından tekrarlanarak değerlendirilmesi; kafada soru işareti kalmamasını sağlar. Buna rağmen farklı konu başlıklarını içeren bir tasnifin daha yararlı olabileceği düşünülebilir.[1] Çünkü, belirli konular üzerine bir araya getirilen bilgi ve yorum parçaları tek başlık altında daha manidar bir konuma ulaşabilirdi. Yine açık ve anlaşılır bir Türkçeyle meramını layıkıyla anlatan eserin editoryal olarak tekrar gözden geçirilmesi faydalı olabilir. Bu bağlamda anlam düşüklüklerinin ve imla hatalarının giderilmesi eserin etkisini arttırabilir.

Eser her ne kadar durum dökümünü andıran bir konjonktürel bir yapı arz etse de tarih, diplomasi ve coğrafya üçgeninde Türkiye için erken uyarı sistemini harekete geçirecek verileri okuruna sunar. Yapılan tespitler, ABD’nin nihai amaçlarının düğümlendiği Türkiye’nin coğrafi kaderine karşı oluşturması gereken jeostratejik ve jeopolitik reçetelerin bileşenlerini içerir. Bazen salt durumun anlatılması bile gerçeklerin üstündeki sır perdesini kaldırır. Ama fazlasına ihtiyaç olduğu da malumdur. Yücesoy, gizli amaçların nasıl tahakkuk edildiğini, Sykes-Picot Antlaşması’na[2] onlarca gönderme yaparak verir. ABD’nin gizli veya aşikâr adımlarının geçmiş, şimdi ve gelecek ekseninde kıskacın köşelerini nasıl oluşturduğunu anlamak için eser dikkate alınmalıdır.

Sonuçta, bazı tespitleri yapmak için güçlü bir bilgi birikimiyle beraber basiret ve feraset gereklidir. Yüksek gözlem gücüyle eleştirel bakış açısının birleşmesiyle olayların iç yüzü görülebilir. Yazarın, eserinde vurguladığı gibi; “Tarih, bize her zaman şu gerçeği öğretmiş/göstermiştir. İnsanları, toplumları, halkları, ulusları ve milletleri etkileyen, onlara yön, amaç ve hedef gösteren hiçbir olay ve gelişme; rastlantı ve kendiliğinden gelişen olaylar değildir.”[3] Bu rastlantısal olmayan dünyayı analiz etmenin önemi de müellif tarafından şöyle vurgulanır: “Tarih, bizler için en büyük öğretmen ve okuldur. Eğer biz bu konuda gerekli dersi almazsak fatura gençlerimize kesilecektir. Uluslararası politikanın bize tarih bilimi ışığında öğrettiği bir gerçek vardır: İki ölç, bir kes…”[4]

Fehmi Yücesoy, Kutlu Yayınevi, İstanbul 2022, 446 sayfa, ISBN: 978-625-8369-57-9

Yazar: Zafer Saraç


[1] Eserdeki 201 makale de “ABD’nin Yeni Jeopolitiği” başlığını taşıyıp numaralandırılmıştır.

[2] Orta Doğu’nun paylaşılması için İngiltere ve Fransa arasında 1916 yılında yapılan gizli antlaşmadır. Fransa adına Georges Picot, İngiltere hesabına ise Diplomat Sir Mark Sykes antlaşmayı imzalamıştır. Komisyon, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Cilt 1, ATAM Yayınları, 9. Baskı, Ankara, 2009, s. 95.

[3] Fehmi Yücesoy, ABD’nin Yeni Jeopolitik Kıskacında Türkiye, Kutlu Yayınevi, İstanbul, 2022, s. 76.

[4] A.g.e., s. 177.

5 1 oy
İçeriği Değerlendir