İttihat ve Terakki Cemiyetini (İTC) önemseyen biri olarak, uzun zamandır İTC ile ilgili okumalarla hemhâlim. İTC’nin anlaşılması için yazılan ve yayımlanan kitaplar epey önemli sayılara ulaştı. Gerek telif eserler olsun, gerek hatıratlar gerekse Merkez-i Umumi’nin Kızıl Konak evrakı yahut Paris Yazışmaları, artık cemiyet hakkında birtakım varsayımlardan, yanlışlardan yola çıkılarak ithamlarda bulunmayı zorlaştırıyor. Kötü niyetli olmadıkça birkaç esere göz gezdiren okur dahi, bilindiği sanılan İTC ile kitaplarda yazılanlar arasında dağlar kadar fark olduğunu görecektir.
İTC’nin tarihî olarak bu topraklar için hikâyesinin önemli olduğunu söylemek az gelir. Bu topraklarla bağ kuran, kurmak isteyen ve bu topraklara aidiyet hisseden herkesin mutlaka bilmesi gereken konulardan biri İTC olmalıdır. Öğrenmek amacıyla hareket edildiğinde, İTC’nin tarihteki bilenen kabullerden çok farklı yerde durduğu, kabuller üzerinden birtakım iftiralara ve karalama kampanyalarına kurban gittiği, ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabildiği, ne gariptir ki farklı kesimleri bir araya getirdiği ve sürekli aba altından sopa gösterilmesi durumuna maruz bırakıldığı görülecektir.
Bugüne kadar İTC ekseriyetle askerî yönden tartışmalara tabi tutulmuş, çoğunlukla Enver Paşa ile özdeşleştirilmiş, araştırma konusuna göre de farklı isimlerin ön plana çıktığı çalışmalar olmuştur. Bununla birlikte, tartışmalar ağırlıklı olarak Birinci Dünya Savaşı’na giriş ve yapılan hatalar üzerinden söylemler geliştirmiş, kendine yol bulmuştur. Bir de 2. Abdülhamid’in hal mevzusu yine tartışmalarda önemli yer tutmaktadır. Fakat İTC, iktidar (kısmen uzaktan iktidar, kısmen de bizatihi yönetimi elinde bulundurma) olduğu dönemde sadece askerî kalıplara sığdırılması mümkün olmayan; toplumun sosyolojik, ekonomik ve kültürel hatları gibi birçok alana etki etmiştir. Hem iktidar olmanın hem de çözüm arayışının bir neticesi olarak hükûmet vazifesini yerine getirme gayretinde olan bir cemiyet için bu satırlar bugün gayet olağan karşılanabilir. Fakat tartışılmaz, sürekli sığ ve dar alanda yapılan, tekrar edilen yanlışlardan oluşan bir manzumeler bütünü içerisinde söylem geliştirilmektedir. Son dönemde, bütün olarak cemiyet hakkında bir kitap yahut değerlendirmeler, yerini şahıslar üzerinden cemiyete yönelik okumalara ve yazılan eserlere bırakmaya başlamıştır. Bununla birlikte cemiyet hakkında yeni kapılar açılmakta ve okurlara farklı bir sesle iletişim teklifinde bulunulmaktadır.
Cemiyetin topyekûn ele alınması yerine cemiyetle bağlantılı kişilerin hayatları üzerinden cemiyet ve dönem ele alınmaktadır. Huzurda yer alan eser, İTC’nin Küçük Efendi’si Kara Kemal üzerinden İTC’nin farklı bir okumasını okuruna sunmaktadır. Eser, Kara Kemal’in hayatı ve İTC içerisindeki konumu ile birlikte, özellikle Birinci Cihan Harbi sırasında ülkeyi vuran kıtlık ve Türk esnafının, tüccarının olmayışı ve eksiklikleri üzerine bir okuma vadediyor okuyucusuna. İTC’nin sadece askerî bir teşkilat veya oluşum olmadığı, sadece siyasi fırka olmadığı; farklı başlıklar altında da değerlendirmeye muhtaç olduğu, bu eserle gözler önüne seriliyor. Cihan Harbi ile birlikte askerlik yahut memurluk arasında geçen ömrün sonuçları ve İTC tarafından bir ekonomik sınıfın oluşturulması gayesiyle yola çıkılıyor. Çünkü imparatorlukta çarşıyı elinde tutan unsur gayrimüslim unsur olup; savaşlarda ve olağanüstü hâllerde ekmek yediği topraklara ihanet ederek saf değiştiriyor, böylece imparatorlukta algılar yerle yeksan oluyor.
Bugün için İTC denilince artık birtakım isimler, şahıslar üzerinden bir yargılama yapmanın yanlış olduğu kamuoyunca kabul edilir hâle gelmiştir. Farklı bir şekilde ifade etmek istersek, İTC sadece üç paşa üzerinden okunamaz, okunmamalı, anlaşılamaz ve anlaşılmamalıdır. İTC’nin en önemli özelliklerinden biri başsızlıktır. Bu başsızlık ifadesini de liderden yoksunluk olarak anlamamak veyahut algılamamak gerekir. Merkez-i Umumi dediğimiz yönetim birimi, İTC’nin en önemli yönetim kademesini oluşturur ve kararlar burada alınır, tartışmalar burada yürütülür. Mutlak eşitlik gibi bir enstrümandan bahsetmiyoruz elbette ama dönemi içerisinde bu yapının varlığı ve farklı isimlerin söz sahibi olması değerlendirilmesi gereken hususlardan biridir. İTC sadece üç paşadan ibaret değildir, hem İTC’ye hem de üç paşaya bu şekilde zulme son verilmelidir.
Cemiyet içerisinde önemli isimlerden biri de Kara Kemal’dir. Kimdir peki Kara Kemal? Özellikle iaşe işlerinde planlayıcı ve karar verici bir role sahip, geride duran ve cemiyet içerisinde “Küçük Efendi” yahut “Gedik Efendisi” namıyla bilinen kişidir. (s. 18) Kendisi pek çok millî şirketin kuruluşunu iktisadi bir organizasyon kapsamında gerçekleştirir. Belli bir ekonomik görüşün savunucusu olmaktan ziyade ekonomide devletin gerçek belirleyici ve yönlendirici olması gerektiği düşüncesine sahip, cemiyetin vatandaşa dönük yüzü, imparatorluğun son döneminde ekonomik örgütlenmede ismi anılmadan geçilemeyecek isimlerden biridir. Sadece İkinci Meşrutiyet ve Cihan Harbi değil, sonrasında yeniden örgütlenme ve Anadolu’ya yardım işlerinde de yine Kara Kemal, Küçük Efendi sahnededir.
Kendisi Millî Mücadele safında durmuş, yardımcı olmuş ve her zaman desteğini alenen göstermiş olmasına karşılık; komitacı olması, geçmişindeki İTC bağları kendisini mimli olmaktan kurtarmamış ve nihayetinde de, bir kısım iddialara göre kümeste intihar ederek yaşamına son vermiştir. Yaşamına son vermesi; İzmir Suikastı ve hakkında çıkarılan yakalama kararı ile kendisine yönelik düzenlenen operasyon neticesinde meydana gelmiştir. Cumhuriyet kurulduktan sonra tasfiyeye başlanmış, İzmir Suikastı bahane edilerek İttihatçılarla olan hesap görülmeye çalışılmış, alakası olmadığı bariz İttihatçılar hakkında yakalama kararı çıkarılmış, idam kararları verilmiş ve bu isimler infaz edilmiştir. İktidarın soğuk yüzü ve memleket sevdasının karşılığının bu topraklarda zuhur edişi böyledir bazen.
İTC’nin yargılanması İstiklal Mahkemeleri aracılığıyla olur. İstiklal Mahkemeleri bugün artık bilindiği üzere, bir yargılama makamı veya organı gibi çalışmamış, mevcut iktidarın bir hesaplaşma aracı olarak kullanılmıştır. Mahkemeler dönemin hâkim zihniyetince aba altından sopa gösterme aracı olarak kullandığı gibi kimi zaman geçmiş hesaplar da bu mahkemeler aracılığıyla görülmüştür. İstiklal Mahkemelerinin kuruluş amacı hiçbir zaman adil yargı olmamıştır. Yargılama makamında bir kere, olması gereken heyet teşekkül etmiş değildir ki bir yargılamadan söz edilebilsin. Olağanüstü koşulların varlığına sığınılarak bu mahkemelerin kanuni olduğunun iddia edilmesi veyahut zaruret icabı bu şekilde davranıldığı söylemiyle masumlaştırarak yumuşatma yoluna da gidilmemelidir. Kitapta da bu husus açıkça ifade edilir:
“Yargılamalarda iaşe faaliyetleri ve bu faaliyetler akabinde kurulan vakıflar, Cihan Harbi’ne giriş ve İttihat ve Terakki’nin ileri gelenlerinin mütareke döneminde yurt dışına çıkışları soruları sorulur ve bu sorular yargılamaların büyük bir kısmına tekabül eder. Bu soruların hiçbirinin suikast girişimiyle de ilgisi bulunmamaktadır. Fakat Kara Kemal’in ve İttihat ve Terakki’nin tasfiyesi için bu sorular sorulur. İaşe sorunları, paşaların yurt dışına çıkışları hep Kara Kemal’e taalluk eden sorular olmuştur. Zaten bu soruların maksadını da mahkeme savcısı ‘Burada ihtikar yapmıyoruz, yalnız bugün mevki-i iktidara gelmek isteyen adamların mazide ne gibi şaibe ile âlûde olduklarını efkâr-ı umumiyeye ve Türk tarihine o suretle bildirmek ve geçirmek için muhakeme ediyor, davayı tamik ediyoruz.’ diyerek aşikar eder.” (s. 61)
Türk edebiyatında Kara Kemal kısmında, Kara Kemal’in özellikle Kurt Kanunu adlı eserde ele alınışı ve aksettirilenin yahut ifade edilişinin sadece edebî olarak dönemin hikâyesi yönüyle değerlendirilebileceği, anlatı içerisindeki Kara Kemal’in tarihî şahsiyetiyle hiçbir ilgisinin bulunmadığı açıklanır. Bazen roman sadece romandır; hakikatle, tarihî gerçeklerle alakası yoktur ve okurunu da yanıltabilir. Edebî eserlerin bu yönleri unutulmamalıdır.
“Kemal Bey’in nakledilen gerek hususi toplantıları gerek beyanatları bu roman diyaloğunun tam aksi niteliğindedir. Basit bir örnekle; kurduğu şirketler, ihracatın durduğu savaş döneminde dahi Anadolu tüccarının malının Almanların ucuz bir şekilde almasını önlemiştir. İttihat ve Terakki Cemiyetinin milli iktisattaki en büyük hedefi olan kapitülasyonların kaldırılmasında en büyük direnci savaş sırasında borç para alınmak istenen Almanlar göstermesine rağmen bundan geri adım atılmaz. Yine Almanların İtibar-ı Milli Bankasına ortak olma çabaları hep geri çevrilir.” (s. 66)
İaşe sorunu, Kara Kemal’in hayatının ayrılmaz parçalarından biridir. Küçük Efendi, iktisat eğitimi görmemiş olmasına rağmen imparatorluğun son dönemine damgasını vurmuş; iktisat alanında şirket açılışından vakıf kurulmasına, küçük esnafın korunmasından Türk unsurunun sermaye elde etmesi için gayret sarf etmeye kadar birçok noktada çalışmıştır. İmparatorluğun çöküş dönemi ve klasik dönemdeki ekonomik kurumları değişen ve dönüşen dünya karşısında yetersiz kalmış, yavaş yavaş çökmüştür. Uzun süren savaşlar, savaşlara gönderilen askerler ve insan unsuru da buna eklenince sermaye yabancıların elinde kalmış, imparatorluk tebaası olmasına rağmen zor dönemde imparatorluğa yüz çeviren, tabiri caizse düşene bir de tekme vuran gayrimüslim unsur olmuştur. Bunu gören İTC ve Kara Kemal, Türk unsurunun önde olduğu yeni oluşumlar içerisine, bitip kül olmuş bir ekonomik ortamda ateş yakma çabasına girmiştir. Belki bu ateşi harlama eylemi kısa zamanda etkisini göstermemiş ve meyvesini vermemiştir ama en azından Cumhuriyet’te dahi, atılan bu tohumların meyvesi yenmiştir.
“Kara Kemal’in sahadaki öncülüğüyle pek çok anonim şirket kurulur. İttihat ve Terakki Cemiyeti, Cihan Harbi’nin başlamasıyla milli iktisat uygulamaları için fırsat bulur adeta. İaşe işini, güçlü ve geniş bir teşkilatlanması olan ve esnafla da irtibatı kuvvetli İttihat ve Terakki’nin üstlenmesi sonrasında Kara Kemal’in öncülüğünde kurulan Heyet-i Mahsusa-i Ticariye, sermaye birikimi anlamında da büyük rol oynar.” (s. 82)
Eserde Kara Kemal’in iaşe nazırlığı dönemi ve millî şirketlerden de bahsedilir. Küçük Efendi’nin nazırlığı Birinci Cihan Harbi’nde ve çok kısa süreler içerisindedir. İmparatorluğun eski usullere dayalı politikalardan vazgeçememesi, kendisini güncelleyememesi, koşullara ve çağa ayak uyduramaması nedeniyle zorluk çektiğini yedi düvel bilmektedir. Üstüne Cihan Harbi’ne iştirak edilmesi, erkek nüfusunun askere alınması ve toprakların işlemesinin durma noktasına gelmesi de göz önüne alındığında işi zordur. İTC’nin en çok eleştirildiği noktalardan biri de iaşe bahsidir. Yapılan yargılamalarda da bu mesele sürekli gündemde tutulur fakat gözden kaçan bir husus vardır ki bitik bir ekonomide, savaşa girilmesine rağmen bir şekilde hayat idame ettirilmiştir. Önlemler alınmaya çalışılmış; ekonomi alanında şirket kurulması ve banka projeleri üzerinden çalışılmış, geçmişin hatalarından ders alınarak milli bir bilinç ve sınıf yaratma çabaları güdülmüştür.
Kimsenin sevmediği İTC, Birinci Cihan Harbi’ni bahane ederek kapitülasyonları kaldırır ve tam bağımsız ekonomi için uygun şartları oluşturma adına gayret eder. Küçük esnafın yanında olur, komisyonculara yem etmemek için çabalar. İTC’nin ve Kara Kemal’in en önemli projelerinden biri de tamamen millî bir bankanın kurulmasına yönelik adımların atılmasıdır. Bilindiği üzere imparatorluğa en önemli müdahaleler ekonomik yaptırımlar ve bankalar üzerinden uygulanmakta ve iç işlerine karışmada bankalar kullanım aracı olarak en ön sıralarda gelmektedir. İşte bunu fark eden İTC, tamamen yerli sermaye ve sadece öz kaynakları kullanarak banka kurmak için adımlar atar, tartışmalar yapar. Bu sayede ekonomik bağımsızlık ve özgürlük için bir adım atılmış olur. Siyasi bağımsızlık tek başına hiçbir anlam ifade etmemektedir. Siyaseten bağımsız olmanın diğer enstrümanlarla desteklenmesi gerekir. Akla gelebilecek bütün alanlarda egemenlik sağlanabilmeli ki bize ait olan millî bir devletin varlığından söz edebilelim. Aksi kanaatte, ismi bize ait olmakla birlikte içeride yetmiş iki milletin cirit attığı bir topluluktan söz edilmesi kaçınılmazdır.
İTC’nin küçük esnafı koruması ve kollaması, Türk merkezli bir ekonomik sistem nizamı için verdiği emekler ve Kara Kemal’in hikâyesi işte bunlardan bahsediyor okuyucusuna. Kitabın ikinci ve üçüncü bölümü Osmanlı iktisadi düzeni, esnaf örgütlenmesi ve cemiyetlerine hasredilmiştir. Bu bölümlerde ara sıra Küçük Efendi’den uzaklaşılarak, imparatorluk klasik döneminin ekonomik müesseseleri ve nizamı hakkında bilgi veriliyor. Bu bilgilerin verilmemesi hâlinde, gerek Kara Kemal’in gerekse İTC’nin çaba ve gayretleri anlaşılmayabilir, havada kalabilirdi. Karşılaştırmalı olarak da İTC’nin, esnaf teşkilatı ve millî bir oluşum için gayretleri ancak bu bilgiler ışığında anlaşılabilir oluyor. Aksi takdirde İTC bütün olağanüstü koşulların varlığına rağmen yine taşlanmak için bahane bulunarak, aba altında sopa gösterilme durumuna devam edilecektir. En azından kitapta bu bölümlerde İTC öncesi düzen hakkında bilgi sahibi olunuyor, dünyanın gittiği yer ve imparatorluğun geri kaldığı noktalar tespit ediliyor.
Okuyucu bu kitapla birlikte İTC yolculuğunda cemiyetin önemli mensuplarından biri hakkında bilgi sahibi olacak, bununla birlikte İTC’nin iktisat alanında ulaşmak istediği hedefler hakkında çabalarına tanıklık edecektir.
Alperen Gökçe, Ötüken Neşriyat, 1. Basım, 224 Sayfa, ISBN: 9786254085383
Yazar: Muhammed Hüseyin Güneş