GİZEM MAGEMİZOĞLU İLE FATİH SULTAN MEHMED’İN KAMUSAL İMAJI VE İMPARATORLUK SİYASETİ ÜZERİNE
Gizem Hanım, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bize kısaca kendinizden ve akademik yaşantınızdan bahsedebilir misiniz?
Merhaba. Öncelikle benimle röportaj yapmak istediğiniz için ben teşekkür ederim. İnsan her zaman kendini ifade edebilme fırsatı bulamıyor. Aslen Antakyalı olmakla birlikte Ankara’da büyüdüğümü söyleyebilirim. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümünden 2013 yılında mezun oldum. Yine Ankara Üniversitesinin Genel Türk Tarihi ve Yönetim Bilimleri kürsülerinden bilim uzman unvanını almaya hak kazandım. Tarihle alakalı tezim İmparator’un İmgesi isimliyle 2021 yılında Selenge Yayınları tarafından basılmıştır. Son zamanlarda ilgilendiğim başlıca konular arasında imparatorluk çalışmaları, iktisat tarihi, sömürgecilik çalışmaları ve karşılaştırmalı siyaset gelmektedir. Ayrıca Türkiye ve Güney Amerika’da yer alan ülkeler (Arjantin ve Venezuela gibi) arasındaki benzerlikler/farklılıklar dikkatimi çekmektedir.
Ülkemizdeki tarih çalışmalarında sultan imajı, kamusal kimliği gibi çalışmaları yeterli buluyor musunuz?
Sorunuzu cevaplandırırken öncelikle sultan imajından yola çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Sultanların imajını ele alan birçok değerli tarihçinin ve düşünürün çalışmalarından faydalandığımı düşünüyorum. Elbette bu çalışmaların sayısı artabilir. Ama genç araştırmacılara yol göstermek için azımsanmayacak sayıda çalışmaya sahip olduğumuzu da söyleyebilirim. Bu noktada naçizane bir tavsiye vermek isterim. İngilizce yazılmış kaynaklara da hâkim olmak çok önemli. Türkçe tarih yazımındaki klasik bakış açısı önemini korumakla birlikte son yıllarda farklı noktalardan bakabilen birçok tarihçimizin varlığını bilmek bana neşe veriyor.
Kamusal kimlik ise tartışmaya daha açık bir konu. Benim tezimde/kitabımda kullandığım “kamusal” kelimesinin Habermas’ın metinlerinde yer alan kamusallık tartışmalarıyla ilgisi yok. Mesela bunu tezimde/kitabımda belirtmediğime pişmanım. Zaten kamusallık ifadesini XV. yüzyıl için kullanmak anakronizm olurdu. “Kamusal”ı sözlük anlamıyla kullandığımı söyleyebilirim. Yani II. Mehmet’in herkes tarafından bilinen kimliği nedir? Bu soruya cevap aradım. Elbette II. Mehmet’in kamusal kimliği Memlûkler, Akkoyunlular, İtalyanlar, Türkler, Yunanlar için farklı farklıdır. II. Mehmet’in kamusal kimliği kendi tebaası arasında da büyük farklılıklar gösterir. Mesela Rumeli Gazilerinin gazalarını anlatan gazavatnâmelere baktığımız zaman politikaları benimsenmeyen ve sevilmeyen bir padişah karşımıza çıkmaktadır. II. Mehmet’in kamusal kimliğinin bu yönüyle oldukça çalışılmış bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Âşıkpaşazâde’de de II. Mehmet’in kamusal kimliğine dair izlere denk geliyoruz. Keza Kritovulos Tarihi için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Ben sadece II. Mehmet’in kamusal kimliğine dair verilen ipuçlarını bir araya getirip kendi yorumumu ekledim.
Yüksek lisans tezinizi seçerken kafanızda bu konuyu çalışmak var mıydı? Bu fikir nasıl doğdu?
Tez konumu seçerken zihnimde beliren ilk fikir II. Mehmet ile ilgili bir konuyu çalışabilmekti. Ancak Amerika’yı yeniden keşfedemeyiz. II. Mehmet üzerine birçok çalışma yapılmış vaziyette ve bu çalışmaların önemli bir kısmı zaten benim kitabımı da şekillendiren eserler. II. Mehmet dönemini sadece siyasi ve askerî olayların kronolojik bir sırası olarak ele almak istemedim diyebiliriz. II. Mehmet dönemine bakarken siyaset ve yönetim bilimlerinde kullandığımız bazı terimler üzerinden bir inceleme yapmaya çalıştım. Otorite, iktidar, imaj, öteki, meşruiyet gibi kavramların hükümdarlar açısından ne kadar önemli olduğunu göstermek temel amacımdı. Aynı zamanda genelde Türkiye’de imparatorluk kavramına karşı bir ön yargı mevcut. İmparatorluk kavramını da bu incelemeye katmak bir diğer amacımdı. Zaten tezin/kitabın bir bölümü tamamen imparatorluk kavramına dair değerlendirmelere ayrıldı.
Fatih, üzerinde oldukça durulan bir sultan. Öyle gözüküyor ki hakkında yapılan çalışmalar da son sürat devam ediyor. Türk kaynaklarındaki Fatih’ten söz ettiğimizde sizce objektif bir bakış sergileyebilmişler mi?
Size bir soru ile karşılık vermek istiyorum. Hangi Türk kaynakları? Eğer II. Mehmet ve oğlu II. Bayezid dönemindeki kaynakları soruyorsanız Âşıkpaşazâde, Kıvamî, Oruç Bey, Neşrî, Nişancı Mehmet Paşa gibi kişilerin toplumsal kökenlerine bakmak gerekmektedir. Mesela Nişancı Mehmet Paşa, Fatih’in son veziriazamıdır. Objektif olmasını bekleyemeyiz. Netice itibarıyla velinimeti II. Mehmet’tir. Âşıkpaşazâde ise II. Mehmet’i sevmeyen ve hatta ona muhalif olan bir şahsiyettir. Dönemin İtalyan ve Yunan kaynaklarında da II. Mehmet’i canavar gibi gösterenlerle ilahlaştıranları aynı anda bulabiliriz.
Günümüze yönelik bir değerlendirme yapmamı isterseniz, özellikle II. Mehmet’i “Rönesans hükümdarı” olarak değerlendirenler, “İslâm’ın hamisi” diyenler, kısacası II. Mehmet’in askerî ve siyasi faaliyetlerini kendi düşüncelerini pekiştirmek için kullanan kişiler mevcut. Mesela yedi dil bildiğini iddia edenlere kaynak sorduğunuz zaman bir cevap alabilmeniz oldukça zor. Aslında bu konuda söylenebilecek çok şey var. II. Mehmet herkes tarafından eğilip bükülebilen bir tarihî figürdür. Bu düşüncemi ifade etmem sorunuzu cevaplandırmaya yeterli olur umarım.
İmparatorluğu dönüştürme siyaseti için İstanbul’un fethi gerekli miydi? Fatih’in, İstanbul’u almasının önemi tam olarak nedir?
II Mehmet’ in İstanbul’u fethetmesi muhalefeti ortadan kaldırması için en önemli dayanağı oldu. Kendisinden önceki Osmanlı padişahlarının sahip olmadığı bir meşruiyet sağladı. Bir devleti dönüştürmek istiyorsanız sahip olduğunuz meşruiyetin sorgulanmaması gerekir. İstanbul’un fethi ile hem kapıkulları hem de köklü Türk-Müslüman aileleri üzerindeki otoritesini sorgulanamaz hâle getirdi.
Fatih’in temel meşruiyet dayanakları nelerdi?
Bana göre II. Mehmet’in temel meşruiyet dayanakları Oğuz/Kayı anlayışı, Gazi Sultan/cihat ideolojisi ve Roma/Bizans’ın egemenlik söylemleridir. Osmanlı sarayının birçok rivayete ev sahipliği yaptığını görüyoruz. Güya Osman Gazi’nin dip dedeleri Müslüman olmuş bir Bizans prensi ya da Selçuklu Hanedanı’na mensup bir şehzadeymiş. Hz. Osman üzerinden hayalî bir şecere yaratanlar da mevcut. Bana göre saraydaki bu spekülasyonlar meşruiyet arayışlarının bir başka yüzü. Propaganda sadece günümüzde ait bir uygulama değil galiba. Bu soru hakkında etraflıca düşünmeye başlasak herhâlde tartışmamız günler alabilir.
İslam kökenli kaynaklarla yabancı kaynakları mukayese ettiğinizde hem Fatih özelinde hem imparator/sultan/hükümdar figüründe ne gibi farklılıklar gözünüze çarptı?
Bu sorunuzun cevabı bir çırpıda verilebilecek kadar kolay değil. Öncelikle toplumların yöneten imgesini etkileyen birçok unsur bulunmakta. Kültür, din, iktisadi yapı, coğrafya, diğer toplumlarla etkileşimin derecesi, kendi siyasi ve askerî tarihleri vs. sıralamaya devam edebiliriz. Mesela Amazonlarda yaşayan bazı kabileler için en ideal şef, elde ettiği maddi her varlığı paylaşan kişidir. Şefin birikim yapmaya başladığını keşfetmeleri durumunda kabile şefi terk edip başka bir diyara göç eder.
İran-İslâm coğrafyasında böyle bir anlayış yok elbette. Aslında devletli toplumların hiçbirinde böyle bir anlayış göremeyiz. Ancak ister Amazonlarda yaşayan bir kabilenin ferdi olun isterseniz Yeni Zelanda’da yaşayan bir vatandaş olun yönetmek, yönetilmek ve yönetilmeyi istemek/yönetilmeye ikna edilmek arasında bazı benzerlikler var. Farklılıklar kültür, din, iktisadi yapı, coğrafya, diğer toplumlarla etkileşimin derecesi gibi etmenlere bağlı olarak ortaya çıkmıştır elbette. Özellikle din temelinde ortaya çıkan farklılıkları anlatabilmek için teolojik tartışmalara girmem gerekmekte. Bu nedenle, eğer isterseniz röportajın sonunda, faydalandığım bazı temel, ülkemizde ulaşabileceğimiz kaynakları sizinle paylaşabilirim.
Tezde en çok dikkatinizi çeken ve incelerken hayret ettiğiniz, şaşırdığınız neler var?
Toplumlar arasındaki etkileşim her zaman beni heyecanlandırmıştır. Tek tek olaylardan bahsetmektense şunu diyebilirim ki tezim/kitabım boyunca kültürel etkileşimin izlerini görebilmek bana büyük keyif verdi. Hayret ettiğim olayların çoğu da kültürel etkileşime dair olanlardır.
Son olarak, bu alanda çalışma yapmak isteyen tarihçilere bir öneriniz olur mu?
Öncelikle bu konuda çalışmak isteyen tarihçilere öneride bulunabilecek kadar kendimi yetkin hissetmiyorum. Genel anlamda verebileceğim tek tavsiye zamanları, enerjileri ve imkanları yettiği kadarıyla yabancı dillere hâkim olabilmek için çabalamaları gerekli. Aklıma gelmişken bir hususu daha eklemek istiyorum. Siyaset, sosyoloji, iktisat gibi alanlarda farklı kaynakları okumak düşünce yelpazemizi genişletiyor.
Bana kendimi ifade edebilme fırsatı sunduğunuz için çok teşekkür eder, çalışmalarınızda başarılar dilerim.
Necdet CURA